I.Devir: Kuruluşundan serbest şehir oluncaya kadar geçen devir (M.Ö.2000-M.Ö.750).
Bu devir karanlık geçen bir devirdir. Bahçecik mevkiinde bulunan bazı kalıntılar bize bu bölgeye ilk defa Kafkasya'dan Mosklar, Tibarenler ve Marların gelerek tarım ve balıkçılık ile meşgul olduklarını bildirmektedir. Orta Asya'da ve Orta doğu'dan gelen ticaret yollarının denize ulaştığı yer olan Trabzon'un ticari ve stratejik önemi bu dönemde de Ege kıyıları halkınca biliniyordu.
Efsane olmakla birlikte meşhur Argonatlar Seferi bunu gösterir. "Colehide-Kolşit" denilen şimdiki Gürcistan'ın bir kısmını ve oradan batıya doğru Trabzon'a kadar uzanan sahili içine alan mıntıkanın ormanlarının zenginliği ve dağlardaki madenler daha o zamanlarda meşhurdu. Milattan çok önce geçtiği sanılan seferin gayesi Kolsşit'te asılı olduğu dilden dile dolaşan bir altın postu elde etmekti. "Altın post" un bu bölgenin zenginliğinden kinaye olduğu söylenir. Her halde buraların servetine alâmetti. Bazı rivayetlere göre madencilik sanatı bu bölgede oturan bir kavim tarafından bulunmuştur.
Bu devir karanlık geçen bir devirdir. Bahçecik mevkiinde bulunan bazı kalıntılar bize bu bölgeye ilk defa Kafkasya'dan Mosklar, Tibarenler ve Marların gelerek tarım ve balıkçılık ile meşgul olduklarını bildirmektedir. Orta Asya'da ve Orta doğu'dan gelen ticaret yollarının denize ulaştığı yer olan Trabzon'un ticari ve stratejik önemi bu dönemde de Ege kıyıları halkınca biliniyordu.
Efsane olmakla birlikte meşhur Argonatlar Seferi bunu gösterir. "Colehide-Kolşit" denilen şimdiki Gürcistan'ın bir kısmını ve oradan batıya doğru Trabzon'a kadar uzanan sahili içine alan mıntıkanın ormanlarının zenginliği ve dağlardaki madenler daha o zamanlarda meşhurdu. Milattan çok önce geçtiği sanılan seferin gayesi Kolsşit'te asılı olduğu dilden dile dolaşan bir altın postu elde etmekti. "Altın post" un bu bölgenin zenginliğinden kinaye olduğu söylenir. Her halde buraların servetine alâmetti. Bazı rivayetlere göre madencilik sanatı bu bölgede oturan bir kavim tarafından bulunmuştur.
II.Devir: Serbest Şehir Devri (M. Ö. 750 M. S. 50).
Bu devir M.Ö.8. Yüzyıl ortalarından Miladın ilk yüzyılı ortalarına kadar süren devirdir. Bu devirde M. Ö. 756 yılında Sinop'tan kolonizatör Miletliler Trabzon'a gelmişlerdi. Zamanlarının en iyi denizci ve tüccarları olan bu kolönizatörler aslen iyonya'nın en önemli merkezlerinden Milet şehrindendirler. Buna nisbeten Miletliler veya Mileliler diye tanınırlar.
Ege kıyılarından kalkıp boğazları aşarak Karadeniz'e çıkan ve herşeyden önce ticaret fikriyle hareket ettikleri söylenen Miletliler ilkin M. Ö. 785 yılında savaşla Sinop'u'ele geçirmişlerdir. Tabii limanıyla Sinop Şehri bu insanların merkezi olmuş ve oradan Karadeniz'in her tarafına, alışverişe elverişli buldukları noktalara yayılmış ve yerleşmişlerdir.
Miletliler, Sinop'u elde ettikten 29 yıl sonra Ordu ve Giresun ile birlikte, kendilerinden önce var olan Trabzon'a da gelmişler ve ne şekilde olduğu bilinmeyen bir surette yerleşmişlerdir.
Şehirden ilk bahseden, M. Ö. 400 yılında Onbinlerin bakiyesi olan sekizbin küsür kişilik ordu ile Trabzon'a gelen Yunanlı komutan ve filozof Ksenefon'dur. Şehir O'nun zamanında Sinop'a belli bir vergi ödüyordu. Onbinler Trabzon'da kendi dilini konuşan Sinop'a mensup Miletlileri buldular. Bir ay kadar Trabzon'a misafir kaldıktan sonra memleketlerine deniz yoluyla ulaşmak istediler. Ancak, Trabzonluların gemilerinin önemli bir kısmı seferde olduğu için ordunun yanlızca bir kısmının Trabzonluların yelkenleriyle denizden, diğer kısmının ise karadan yollarına devam ettiği kaydediliyor.
Miletliler, Trabzon'dan Asya'nın göbeğine ve Ortadoğuya ulaşan ticaret yolları üzerinden akan alışveriş hareketlerinin bağlanıp çözüldüğü Trabzon'da çok büyük servetler elde etmişler ve merkezleri olan Sinop'u her sahada geride brakmışlardı. Trabzonluların yüzlerce parçalık gemileri gelen ve giden ticaret emtiasını Karadeniz'in her tarafına ve boğazları aşarak Ege kıyılarına taşıyordu.
M. S. birinci yüzyılın ortalarına kadar, bazı sarsıntılarla birlikte devam eden bu serbest şehir dönemi Roma hakimiyeti takip etti.
III. Devir: Roma Devri (50-395)
Romalılar, diğer Yunan sömürgelerine yaptıkları gibi Trabzon'a da "Serbest Şehir" ünvanı ve imtiyazını bırakmışlardı. Trabzon Romalılar için doğuda bir üs ve iaşe merkezi halini almıştı. Karadeniz'deki Yunan sömürgelerinin merkezi olan Sinop, Roma döneminin başında önemini kaybetmişti. Trabzon ise giderek güç kazanmış ve Karadeniz'in en işlek iskelesi, en canlı ticaret merkezi haline gelmişti.
Romalılar Trabzon'a konumundan dolayı özel önem veriyorlardı. Roma imparatoru Adrian M. S. birinci yüzyılda şimdiki Kalepark / Güzelhisar'ın denize doğru uzanan kayaların altını oydurarak bir liman yaptırmıştı. Osmanlı devrine kadar işe yarar halde kalmış olan bu liman sonraları kumla dolmuş ve kullanılmaz hale gelmiştir.
Latince Bella Castron limanı olarak anılan bu liman, Avrupa-Asya ve Ortadoğu ticaretinde çok önemli bir yere sahipti. İçten veya denizden gelen transit emtia deve ve gemilerden, limanın tam üstündeki etrafı surla çevrili olan ve zamanına göre umumi mağaza mahiyetinde olan bu antrepoya boşaltılır, içeriye veya taşraya gidecek olan emtia dahi oradan yüklenirdi. Burası Avrupa'dan Asya'nın ortalarına kadar ulaşan tarihi ipek yolunun deniz ucundaki basamağında kurulan bugünkü manasıyla bir serbest bölge idi.
Trabzon'un asıl şehirden bir buçuk iki kilometre doğuda bulunan bu transit limandan başka dahili ticarete mahsus bir limanı daha vardı. Bu ikinci liman şehrin denize paralel giden kale duvarının önünde ve bugünkü moloz mevkiinde idi. Doğu taraftan şehir surlarının denize uzatılmış bir kolu ve bir kulesi tarafından korunan Moloz Limanı son yıllara kadar ayakta kalabilmiş, ancak sahil yolunun açılmasıyla birlikte kalıntılarının önemli bir kısmı yok olmuştur.
Bundan sonra Trabzon ve Doğu Karadeniz Bizanslılar ile Müslümanlar arasında el değiştirdi. 733 yılında Müslümanlar bölgede yeniden hakim olmuşlarsa da bu durum uzun sürmedi ve Trabzon 739 yılında Bizanslılar tarafından geri alındı. Ancak şehir surların dışında Müslümanların hakimiyeti uzun yıllar devam etti.
Bizanslılar devrinde Trabzon Irak'ın da iskelesi idi. Abbasiler ilk devirlerde İstanbul'dan Müslümanlara satılmak üzere ticaret eşyasının gönderildiği başlıca liman Trabzon'du. O zamanlarda Trabzon'da daimi sürette oturan Müslüman tacirler vardı. Karadeniz'e Araplarca "Bahr-i Tirabizanda" denilmesi de Trabzon'un o dönemdeki önemini göstermektedir.
Türkler Trabzon'da
Malüm olduğu üzere XI. yüzyılda Müslüman Türkler Anadolu üzerine akınlara başladılar. 1048 yılında İbrahim Yınal, Hasankale zaferini kazandıktan sonra Türkmenler Trabzon'a kadar ilerlediler. Ancak kendilerinden önce Trabzon'u ele geçirmeye çalışan Müslüman Araplar gibi surlar ile çevrili Trabzon'u ele geçirmeleri zor olmuş ve düzenli Bizans ordusu karşısında geri çekilmek zorunda kalmışlardı. 1071 Malazgirt zaferinden sonra ise Anadolu kapıları Müslüman Türklere kesin olarak açıldığında Trabzon ve civarının Türkleşmesi ve Müslümanlaşması hızlanmıştı. Selçuklular 400 yıl boyunca Trabzon'u birçok kez kuşatmışlardı. Şehir bu kuşatmalardan güçlü surları Bizans desteği ve doğal yapısının sağladığı topografik imkanlarıyla kurtarılabilmiştir.
IV. Devir: Komnenoslar Devri (1204-1461)
Bu devir Trabzon'un ticaretçe en parlak devirlerinden biri olmuştur. Ceneviz ve Venediklerin bütün doğuda ve bilhassa Karadeniz'deki ticari faaliyet ve rekabetlerinde Trabzon önemli bir mevkie sahip olmuştu. Venediklilerden önce Cenevizliler Trabzon imparatoru ile bir ticaret anlaşması yaparak Trabzon'da serbest ticaret yapmak imtiyazını almışlardı. Daha sonra Venedikliler ile de aynı şartlarla bir anlaşma imzalanarak ticari müesseseler açmalarına izin verilmiş ve 225 adımlık bir arsa üzerinde kendilerine ait kilise, ambar gibi çeşitli binalar yapmalarına müsaade edilmişti.
O günkü Trabzon'un ticari hayatını Alman tarihçi Fallmerayer şöyle anlatır: "İran'dan hatta Irak'ın kum çöllerini aşarak buraya doğru kafileler gelir ve bütün beşeri ihtisas Trabzon'da temerküz ederdi. Trabzon imparatorluğu bir transit merkezi, bir baş karargah ve dünya ticaretinin bir noktası idi.
"Bağdat ve Kahire'nin sırmalı kumaşları, Hindistan ve Sina'nın inci ve mücevheratı, Megrelistan'ın (Gürcistan'da) bal ve keteni, Floransa'nın erguvani kumaşları, Almanya'nın porselen ve çelik mamulatı; sanayiye ait bütün ürünler her taraftan Trabzon çarşısını doldururdu."
Bu dönemde Trabzon'a yönelik Türk akınları giderek yoğunlaştı. Trabzon imparatorları bu akınları savuşturmak için kızlarını civardaki Türk beyleriyle evlendirerek akrabalık kurmaya başladılar. Aynı zamanda bazı beyliklere vergi de ödüyorlardı.
XV. Yüzyıl başlarında Anadolu'yu istila eden Timur, Trabzon'u zaptetmiş ise de ülkesine katmayıp, oğlu Halil Mirza'nın yönetiminde vergiye ve haraca bağlamıştı. Yıkılışa doğru giden Trabzon Devleti'nde bir saltanat mücadelesi başlamıştı. Çevresi Osmanlı Devleti ile sarılan Trabzon, sembolik bir devlet durumuna düşmüştü. II.Murat zamanında Trabzon, karadan ve denizden kuşatılmış ise de, denizde fırtına çıkması yüzünden kale alınamamış, ancak esir ve ganimet alınarak dönülmüştü.
Trabzon'un Fethi
29 Mayıs 1453 de İstanbul'un fethinden sonra Fatih, Trabzon'un vermekte olduğu vergiyi 2000 duka altına çıkarmıştı. Erdebilli Safeviye tarikatı şeyhlerinden Şeyh Cüneyd 1456 yılında ordusuyla Trabzon üzerine yürüdü, İmparatorluk ordusunu yenerek şehri kuşattı. Bunun üzerine Fatih, Trabzon'un Şeyh Cüneyd'in eline düşmemesi için Amasya Valisi Hızır Bey'i Trabzon üzerine gönderdi. Durumu öğrenen Şeyh Cüneyd kuşatmayı kaldırarak çekildi. Hızır Bey Trabzon'u kuşatarak Meydan-ı Şarkî'de (Şimdki Belediye Meydanı) karargahını kurdu. Fakat Trabzon'u savunmaktan korkan kral Kalo İannes vergi vermeyi kabul etmişti.
Fatih Sultan Mehmed'i Trabzon üzerine yönelten birtakım siyasi, idari, ekonomik ve tarihi sebepler vardır. Bunların içinde en önemlisi, Bizans'ın bir nevi kalıntısı durumundaki Trabzon Rum Devleti'nin fethi gerçekleşmedikçe, İstanbul'un fethinin yarım görülmesiydi. Bu arada Trabzon Devleti'nin Osmanlı Devleti aleyhinde Venedik Cumhuriyeti, İran, Gürcistan Devletleri, İsfendiyar Oğulları ve Karaman Oğulları ile ittifaklar kurması, hısımlıkları bahane ederek Akkoyunluların Anadolu'ya göz dikmeleri ve Osmanlı topraklarına saldırmaları karşısında Fatih, Trabzon'un fethine kesin olarak karar vermişti. 1460'da Uzun Hasan, Fatih'in huzuruna elçiler göndererek hısımlık kurduğu Trabzon Rum Devletinden alınan vergileri geri istemiş, bunun üzerine de Fatih elçilere "Haydi siz gidin gelecek sene ben kendim gelir mahallinde vergimi öderim" diyerek tasavvurunu açıkça ortaya koymuştu.
Sefer için Osmanlı kara ordusu 23 Mart 1461'de Edirne'den hareket etti. Mahmut Paşa komutasında 150 parçadan oluşan donanma da Karadeniz'e açılmıştı. Fatih'in komutasında Üsküdar'dan Anadolu'ya geçen ordunun nereye gittiğini kimse bilmiyordu. Bu ilerleyiş sırasında Amasra, İsfendiyaroğulları Beyliği, Kastamonu ve Sinop fethedilerek Sivas üzerinden Erzincan ovasına inildi ve yassıçemen'de karargah kuruldu. Bu arada seferin İran üzerine olduğu düşüncesiyle korku ve telaşa kapılan Uzun Hasan adına harekete geçen Çemişkezek Beyi Hasan'ın başkanlığında bir elçi heyeti Fatih'in çadırında kabul edildi. Heyet içinde Uzun Hasan'ın annesi Sâra hatunda vardı. Karşılıklı görüşmelerden sonra, heyete seferin İran üzerine olmadığına teminat verdikten sonra, elçilik heyetinin bir kısmı ve Sâra Hatun alıkonularak, Osmanlı ordusu yönünü Trabzon üzerine çevirdi.
Osmanlı ordusu çok zor şartlar altında Erzincan ile Trabzon arasını 25-30, bazı kaynaklara göre 40 günde aşabilmiştir. Çekilen zorluklar karşısında Fatih'i bu seferden alıkoyabilmek için Sâra Hatun'un :
"-Hey oğul Trabzon'a bunca zahmet nedendir? Trabzon nedir ki, ondan ötürü şehsuvar'ı Saltanat piyade olup pürdap ola?" Dediğinde, Padişah hışımla:
"-Hey ana bu zahmet din yolundadır. Kim ahirette Allah hazretlerine varıcak inayet ola derim. Zira bizim elimizde İslam kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmesek bize Gazi demek yalan olur." dediğini tarihler kaydeder.
Trabzon kuşatması 40 gün sürdü. En şiddetli savaşlar Zağnos köprüsü civarında oldu. Şehzade Mahmut Paşa yanında bulunan Rumca katibi İmparator David'e göndererek kayıtsız ve şartsız teslim olmasını yoksa cenk yasasının uygulanacağını söyledi. David, hiçbir ümidin kalmadığını görünce Mahmut Paşa'nın akrabalarından teyzesinin oğlu başmabeinci Yorgi Amuriki vasıtasıyla anlaşarak şehri ve kaleyi teslim etti. Bir yandan görüşmeler yapılırken bir yandan da çetin vuruşmalar sürüp gidiyordu. Türk Bayrağı'nın Zağnos burcuna dikildiği anda, Trabzon Devleti'nin teslim haberide Fatih'e ulaşmıştı.
Trabzon'un fethi tarih bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu fetihle Bizans'ın son kalıntısıda Anadolu'dan temizlenmiş ve bu coğrafyada tek otorite altında toplanma gerçekleşmiştir. Ayrıca, Trabzon'un fethi ile Karadeniz'in bir Türk gölü haline gelmesi projesi için en önemli adım atılmıştır. Hepsinden önemlisi 26 Ekim 1461 günü Trabzon Devleti tarihe karışırken, Bizans'ı diriltme hülyası temelinden yok edilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet ilk iş olarak fetih geleneğine uyup Ortahisar'da Meryemana Altınbaş Kilisesi'ni "Ortahisar Camii" adı ile Müslümanların ibadetine tahsis etmiştir. Daha sonra Sen Ojen Kilisesi'de camiye çevrilerek ilk Cuma namazını burada kılmış ve adına da "Yenicuma camii" denilmiştir. Bu camilerin her ikiside halen ibadete açıktır.
Trabzon'un idaresi Gelibolu valisi Kazım beye verilip bir kısım asker, silah ve mühimmat bırakıldıktan sonra ordu sahil yolunu takip ederek geri döndü.
Fetihten sonra Trabzon'un yerli ahalisinin ileri gelenleri imparator David ile İstanbul'a geri götürülmüş, bir kısmıda kendiliğinden ayrılmıştır. Bu yüzden şehirde pek az nüfus kalmıştır. Kalan nüfus ile Eksotha (Hızırbey), Boztepe, Aşağı Yenicuma, Tuzluçeşme, Çömlekçi semtleri de iskan ettirilerek, kale içindi Hıristiyan bırakılmamıştır. Boşalan evler sipahi takımına yeniçerililere, maiyet ağalarına ve mülhakattan gelen Türklere tahsis edilmiştir. Bu arada feth edilen diğer şehirlerde olduğu gibi Trabzon'da da "Cizye-i Şerriye ve Rusumi örfiye" vergisi konmuştur. Trabzon ve civarındaki toprakların tahribi ve tımarlara bölünerek sipahilere verilmesi gibi konularda Sancak beyi Kazım bey aldığı emri yerine getirerek Trabzon topraklarını Osmanlı idaresi altında yeniden organize etmiştir.
Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet'in yörede genel bir sayım yaptırmış olduğu biliniyorsa da, buna ait belgeler elde olmadığından ancak 1486 yılında II.Beyazıt'ın sayımları ölçü alınmaktadır. Trabzon hakkında bilgi veren en eski tahrir defterleri, başbakanlık arşivinde "Maliyeden Müdevver Defter No:28" başlığı altında bulunmaktadır. Tarihsiz olan bu defter ilk olarak 1954 yılında Ömer Lütfü Barkan tarafından kullanılmıştır.
Bufassal adlandırılan türde olan 1486 tahrir defterinde Trabzon; Akçaabat, Görele, Tirebolu, Giresun, Laz, Maçka, Torul, Sürmene, Of, Rize, Atina (Pazar) tımarları ile tımar sahiplerinin listeleri verildikten sonra, başta Trabzon şehrinde oturanların ayrıntılı bir listesi de bulunmaktadır. Tahrir defterinde şehrin halkı, mahalle ya da cemaat başlıkları altında dini guruplar olarak bölündükten sonra şehirdeki her aile reisinin de adı verilmektedir.
Fetihten sonra, mevcut müslüman nüfusuna ait olarak iskan edilen ve geldikleri yörelere göre ad alan müslüman cemaat grupları şunlardı:
1- Cemaat-i Niksar 7 hane 10- Cemaat-i Sanusak 5 hane
2- Cemaat-i Ladik 7 hane 11- Cemaat-i Amasya 31 hane
3- Cemaat-i Bafra 16 hane 12- Cemaat-i Osmancık 10 hane
4- Cemaat-i İskilip 10 hane 13- Cemaat-i Çorum 15 hane
5- Cemaat-i Gümüş 7 hane 14- Cemaat-i Merzifon 18 hane
6- Cemaat-i Tokat 25 hane 15- Cemaat-i Nefsi Samsun 12 hane
7- Cemaat-i Porhal (Turhal) 4 hane 16- Cemaat-i Zile 3 hane
8- Cemaat-i Göncanik(Gölköy) 8 hane 17- Cemaat-i Satılmış Canik 1 hane
9- Cemaat-i Kavala 3 hane 18- Cemaat-i Karakadi 10 hane
Bu Müslüman cemaatların sayısı 202 haneden ibaret olup, 1486 yılındaki Müslüman nüfusunun %78,3'ünü oluşturuyordu.
Fetihten sonra Anadolu eyaletine (Beylerbeyliğine) bağlı bir sancak olan Trabzon'un imar edilip, Müslüman Türk nüfusu ile iskan edilmesine özel ilgi gösterildi. H.867-1462 de Ortahisar'da Fatih Medresesi açıldı. Özellikle 1462-1465 yılları arasında Trabzon'un fetih sonrasında ikinci valisi olan Hızır Bey, onarım işlerine hız verdi.
1470 yılında Şehzâde Bayezit'in oğlu Şehzâde Abdullah'ın Vali olarak Trabzon'a gelmesiyle, Şehzâde şehri olan Trabzon önem kazandı.
İkinci Beyazıt döneminde en önemli olay, Şehzade Yavuz (Yavuz Sultan Selim)'un Trabzon Valisi olmasıydı. 1489-1512 yılları arasında Trabzon bir başkent gibi öne çıkmış, Yavuz'un 23 sene süren Valiliği döneminde imar edilmiş, askeri ve ticari yönden canlılık kazanmıştır.
Yavuz Sultan Selim, 1514'de Çaldıran Seferine çıktığı dönemde ordunun ikmal işleri Trabzon'dan yürütülmüştür. Çaldıran Seferi dönüşünde Bayburt'un Kığı Kalesi ile birlikte fethedilmesi (15 Ekim 1514) Padişahı memnun etmiş, buraları fetheden Trabzon Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa serhat muhafazası ile görevlendirilmişti. Böylece Trabzon yeni bir idari yapılanma içinde yer aldı. Bıyıklı Mehmet Paşaya Erzincan-Bayburt eyaleti verilerek (4 Ramazan 920-23 Ekim 1514) Rûm-i Kadim Beylerbeyliği sancaklarından olan Canik ile Şarkî Karahisar ve müstakil idare edilmekte olan Trabzon, ayrıca o sıralarda zaptedilen Kığı, ayrı birer sancak olan Bayburt-Erzincan Eyaletine ilave edilmişti.
Yavuz Sultan Selim'in Trabzon Valiliği zamanında annesi Ayşe Gülbahar Sultanın hatırasına yaptırılan türbenin yanına Cami, Medrese, Mekteb, Darül Kurra, İmaret ve hamamdan oluşan bir külliye yapılmış, tesis edilen külliyenin yaşaması için de büyük vakıflar tahsis edilerek sürekliliği ve kalıcılığı sağlanmıştır.
27 Nisan 1495 Pazartesi günü Trabzon'da doğan, çocukluğunu ve gençlik yıllarının ilk yıllarını Trabzon'da geçiren ve bir Trabzon'lu olarak babası Yavuz Sultan Selim'in üzerine 1520 yılında 26 yaşında Padişah olan Kanuni Sultan Süleyman döneminde Trabzon, yine ön plana çıkmıştır.
Trabzon, Yavuz Sultan Selim'e şehzâde sancaklığı yaparken, 1515'de Bayburt Erzurum Beylerbeyliğine tabi sancak durumuna getirilmiş, kısa bir dönemden sonra Kanuni'nin ilk yıllarında Bayburt-Erzincan Beylerbeyliği lağvedilerek yeni bir yapılanmaya gidilmiştir. Buna göre Trabzon 5 liva'dan oluşan müstakil bir eyalet haline gelmiştir.
Fetihten sonra Trabzon şehri içinde oluşan yeni Müslüman mahallelerinin giderek çoğaldığını görmekteyiz. 1523 yılı Tahrir Defterinde bu mahallelerin şehrin hangi kesiminde bulunduklarına dair bilgiler verilmektedir. Daha sonraki yıllarda çıkan 1553 ve 1583 yılı tarihlerinde de mahallelerin bir kısmının ismine rastlanmaktadır. Kanuni döneminin ilk yıllarındaki dokuz mahallenin isimleri şunlardır.
A- Ortahisarda:
1- Mahalle-i Câm-î Atik Der Kale-i Evsad
2- Mahalle-i Mescid-i Valide-i Merhum Sultan Abdullah
3- Mahalle-i Mescid-i Kıssahan Der Kalei Evsad
4- Mahalle-i Mescid-i Hacı Baba Der Kale-i Evsad
B- Aşağıhisarda
5- Mahalle-i Mescid-i Mevlana Süca Der Kale-i Zır
6- Mahalle-i Mescid-i Bâb-ı Bazzaz Der Kale-i Zır
7- Mahalle-i Mescid-i Hüseyin Ağa ki ser-hazin Bûd Der Nezd-i Saray-ı Âmire
8- Mahalle-i Mescid-i Amasya Der Nezd-i Hamam Çifte
9- Mahalle-i Cami-i Cedid Der Birun-i Şehir.
Bu dokuz mahalle dışında, hane sayısı olmadığı için adı zikredilmeyen ve onunucu mahalle diyebileceğimiz "Cemaat-ı Mescid-i Hacı Kasım Der Nezd-i Bezzazistan" da yalnız iki nefer (Erkek) yazılıdır. Bu cemaat ileride yeni bir Müslüman mahallesinin çekirdeğini oluşturacaklardır.
Kale içerisinde sürdürülen iskan politikası sonunda zamanla Müslüman-Türk nüfusu ve mahalle sayısı da artmıştır.
Kale içinde sürdürülen iskan politikası sonunda zamanla Müslüman-Türk nüfusu ve mahalle sayısı da artmıştır. Nitekim H.961-1533 te yapılan tahrirden anlaşılacağı üzere, aradan geçen 35 yıl zarfında yeni iskanlar ve dışardan gelenlerle müslüman mahallelerine yenileri katılmış ve bu durum defter harici "haric-i ez defter" yazıldığı belirtilmiştir. Bu mahalleler:
1-Tabakhane,
2-Sarmaşık Mescidi,
3-Kavak Meydan,
4-Şehre Küstü,
5-Halil Ağa Mescidi,
6-Hatuniyye İmareti,
7-Bayram-zade Mescidi,
8-Zağnos,
9-Tekfur Çayırı,
10-İskender Paşa Camii,
11-Hacı Hasan ve Cemaat-i Mescid-i Hoca Kasım der Nezd-i Bezzazistan Mahalleleridir.
Vilayet ve Belediye Yönetiminde Yeni Teşkilatlanma :
Osmanlı devletinde idari yapı 1864'te yeniden düzenlendi. Bu düzenleme ile Anadolu'da kurulan ilk vilayetlerden biri Trabzon'dur.
Ayrıca dört sancakta bu vilayete bağlanmıştı. Trabzon vilayetine bağlı sancaklar şunlardı:
1. Trabzon merkez sancağı: (Rize, Of, Tirebolu, Bulancak, Giresun)
2. Lazistan sancağı: (Batum, Arhavi)
3. Gümüşhane sancağı: (Torul, Kelkit)
4. Canik sancağı : ( Ünye, Samsun, Bafra)
1868 de çıkarılan bir talimat ile İstanbul'un dışındaki vilayat, sancak ve kazalarda da belediye teşkilatı kurulmaya karar verildi. Bu karar Trabzon'da da uygulandı. Trabzon Belediyesi ilk kurulan belediye teşkilatları arasında yer aldı.
1870 yılı Trabzon vilayeti Salnamesinde Belediye yöneticileri şöyle yer almaktadır.
Meclis-i Daire-i Belediye
Reîsi : Arazi memuru Fevzi Efendi
A'za : Karantina memuru Hacı Halil Efendi, Mustafa Ağa, Artin Ağa, Banika Ağa
Katib : Abdülhamit Efendi
Muhasip hastanesi ve Memleket Tabib-i: Mosyö Lion
Karantina Memurları:
Müdürü : Haci halil Efendi
Tabib-i : Mosyö Alkardi
Katib-i : Kamil Efendi
Bu bilgiler 1870 yılı salnamesinde yer aldığına göre, Trabzon Belediyesinin, basım tarihinden önce teşekkül etmiş olması gerekir. Bu durumda belediye 1869'da kurulmuş demektir.
VİLAYET SALNAMELERİNE GÖRE BELEDİYE BAŞKANLARI
1. Arazi Memuru Fevzi Efendi 1869/70
2. Hafız Ahmed Efendi 1870/71
3. Hacı Halil Efendi 1871/72
4. Ali Rıza Efendi 1872/73
5. Hacı Derviş Ağa 1873/75
6. Ali Rıza Efendi 1875/76
7. Ali Galib Efendi 1876/77
8. Ali Rıza Efendi 1877/81
9. Arif Efendi 1881/91
10. Rıfat Bey 1891/93
11. Mehmet Paşa-zade Hasan Bey 1893/95
12. Hasan Bey 1895/98
13. Hacı Kadı-zade Hacı Mustafa Efendi 1889/1902
14. Han-zade Ziya Bey 1902/04
Trabzon tarihi için büyük bir kaynak olan ve 1869-1904 yılları arasında 22 sayı çıkan Trabzon Salnamesi 1904 yılından sonra çıkmadığından 1910 yılına kadar olan dönem için sadece tahmin yürütülebiliniyor. Bu yıllarda Trabzon Belediyesi Başkanı olarak da:
15. Belediye Başkanı Nemli-zade Hacı Osman
16. Belediye Başkanı Çulha-zade Şükrü
isimlerini verebiliyoruz. Bu isimlere herhangi bir kaynakta raslamak mümkün olmamıştır. Nemli-zade ve Çulhazade ailelerinin hayattaki yaşlılarından edinilen bilgi ve tahminlere göre bu sonuca varılmıştır.
1910 yılından sonra, 17. Belediye Başkanı Nemli-zade Cemal Bey ile 18. Belediye Başkanı Barutçu-zade Hacı Ahmed Efendi'nin görevde olduğu biliniyorsa da, başlama ve ayrılma tarihleri hakkında kesin bilgi sahibi değiliz. Bu konularda yazılı hiçbir belge ve kayda rastlamak mümkün olmamıştır. Bu arada 1912 yılında Ali Efendi'nin başkanlığından sadece dönemin Valisi Mehmed Ali Ayni hatıralarında söz etmektedir. Rus işgali sırasında belediyenin arşivi tamamen yok edildiği için yazılı bir belge bulmak mümkün olmamaktadır. Bu durumda: 17. Nemli-zade Cemal
18. Barutçu-zade Hacı Ahmet Efendi (1910-1912)
19. Ali Efendi
20. Barutçu-zade Hacı Ahmed Efendi (1913-Nisan 1916)
21. Rum Metropoliti Hırisantos (Nisan 1916-Şubat 1918)
22. Barutçu-zade Hacı Ahmed Efendi (Şubat 1918-1922)
23. Hacı Ali Hafız-zade Hakkı Efendi (1922-1923)
24. Kazaz-zade Hüseyin Efendi (Haziran 1923-1928)
XX. Yüzyıla Girerken
Vilayet, doğuda Rusya, batıda Kastamonu, güneyde Erzurum ve Sivas vilayetleri ile çevriliydi. Trabzon İran transit yolunun liman şehri olma özelliğini herşeye rağmen koruyordu. Biri yerli olmak üzere, sekiz vapur kumpanyası Trabzon limanına çalışıyordu. 1316/1890 yılı Trabzon Salnamesi'ne göre Vilayet merkezinde şu ülkelerin konsoloslukları bulunuyordu: 1.İran, 2.Belçika, 3.Yunan, 4.Rus, 5.İspanya, 6.İtalya, 7.Avusturya-Macaristan, 8.İngiltere, 9.Fransa.
Trabzon ve çevresinde demircilik ileri bir düzeyde yapılıyordu. 1872 yılı Vilayet Salnamesindeki bilgilere göre Avrupa'daki soba ve kasaların benzerleri ancak Trabzon'da yapılabiliyordu. Yörede kuyumculuk ve marangozluk da gelişmişti. Özellikle gümüş üzerine işlemeleri ünlü idi. Şehirde önemli miktarda mum işleyen bir mumhane (şemhane) faaliyette idi.
1890 yılında Kafkasya'da kurulmuş bulunan "Ermeni İhtilal Cem'iyyetleri İttifakı Federasyonu (Taşnaksutyun)" ilk teşkilatlarını İstanbul, Van ve Trabzon'da açmıştı.
8 Ekim 1895'te Trabzon'daki Ermeniler ayaklandı. Gavur Meydanında (Belediye Meydanı) toplanarak harekete geçtiler. Aldığı tedbirlerle kısa zamanda duruma hakim olan Vali Kadir Bey, olayları bastırdı ve elebaşılarını tepeledi.
Vali Kadir Bey 1902 yılında Trabzon'da öldü. Mezarının üzerine Padişah II. Abdülhamid'in gönderdiği 450 lira ile bir türbe yaptırıldı. İmaret Kabristanlığında (Atapark) bulunan türbe, 1936'da yıktırılmıştır.
1902 yılı başında Prens Sebahaddin Bey'in bulunduğu "Teşebbüsat-ı Şahsi ve Adem-i Merkezziyet Cem'iyyeti" Paris'te kurulmuş, İstanbul, İzmir, Alaiye, Şam, Erzurum ve Trabzon'da da şubeler açmıştı. Trabzon şubesini, Sancakbeyzade Mehmed ve Hasan kardeşler ile Nemli-zade Salim Bey kurmuştu.
Meşrutiyetin ilanından sonra 17 Ocak 1909'da toplanan ilk mecliste Trabzon'u temsil eden milletvekilleri şunlardı: Hatip-zade Emin, Müftü İmameddin (ölümü ile yerine Kalcı-zade Mahmud) , Saraç-zade Ali Naki, Nemlizade Mahmud, Matyo Fokidis, Meşrutiyetin ilanından sonra beliren yeni ümitlerle Trabzon'da Ermeni ve Rum azınlıklarının kıpırdanışları da hissedilir hale gelmişti. Bu yıllarda Türk gazetelerinin yanısıra, azınlıkların da çeşitli adlarla gazete-dergi çıkarmaları ilgi çekiciydi.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞLARI SIRASINDA TRABZON
Birinci Dünya Savaşının en ağır darbesini gören illerden biri de Trabzon'dur. Ruslar Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan edip, 1 Kasım 1914'den itibaren doğu hudutunu aşarak Türk topraklarında ilerlemeye başladı. Doğu Karadeniz kıyılarını alıp, Anadolu'yu ele geçirmeyi hedefleyen Rus orduları karşısında, Türkiye 3 Kasım'da Almanya yanında savaşa katıldı ve 14 Kasım'da Cihad-ı Mukaddes ilan etti.
Rus savaş gemilerinin Karadeniz limanların bombardıman etmesi ile de Trabzon ateş çemberi içine düşmüş oldu. Nitekim 17 Kasım 1914'te yirmiüç parçalık bir Rus donanması Trabzon'u bombardıman ederek büyük tahribata ve can kaybına sebep oldu. Bombardımanlar birbirini kovaladı. Trabzon 8 Şubat ve 11 Şubat 1915'te Rus bombardımanı ile büyük ölçüde tahrip oldu, 1000'den fazla insan öldü. Ruslar 23 Ocak 1916'dan itibaren kıyı saldırılarını yoğunlaştırdılar. 17 savaş gemisinin desteklediği bu saldırılar sonunda birliklerimiz geri çekilmek zorunda kaldı. Bu sırada savaş gemimiz Yavuz Trabzon'a geldi. 32 ağır makineli tüfek, bir batarya, dağ topu ve bazı askeri levazımat ile Kafkasya cephesinde kullanılmak üzere iki uçak getirdi.
Trabzon'un İşgali:
İstanbul'dan istediği yardımı alamayan 3. Ordu Komutanı Kamil Paşa, birliklerini Ilıca'ya doğru geri çekince 16 Şubat 1916'da Ruslar Erzurum'u işgal etti. Rus kuvvetleri, donanmanın desteğini de alarak 24 Şubat 1916'da Rize'yi işgal ettiler. Of sınırına dayanan Ruslar karşı Baltacı Deresi'nde yöre halkından oluşan kuvvetlerle askeri birliklerimiz kahramanlıklarla dolu savunma yaptılar. Rus ordusunu 20 gün durdurmayı başaran birliklerimiz, düşmanın denizden ve karadan saldırılarının yoğunlaşması ve bu arada hiçbir yerden destek gelmemesi sonucu geri çekilince, 15 Mart 1916'da Of İlçesi düşman eline geçti. Daha sonra Sürmene işgal edildi ve düşman Trabzon kapılarına dayandı.
18 Nisan 1916'da Trabzon Rumlarından bir heyet, Türklerin 15-16 Nisan şehri boşalttığını işgal kuvvetleri komutanı General Lyhkov'a bildirerek kendisini şehre davet etti. Azınlıkların seviyesiz çılgınlıkları ve karşılama törenleriyle Erzurum Caddesinden Belediye Meydanına giren işgal kuvvetleri şehri teslim aldı. Trabzon'un acı dolu esaret ve muhacirlik günleri başladı. Göç edemeyerek şehirde ve köylerde kalan müslüman halka büyük işkenceler yapıldı. Özellikle yerli Rumlar ve Ermeniler adeta katliama ve yağmalamaya giriştiler. Değerli eşyalar, kültür ve sanat eserleri sandık sandık Rusya'ya götürüldü. Girilmedik ve yağmalamadık yer bırakılmadı.
Trabzon'un Kurtuluşu:
1917'de Rusya'da Bolşevik ihtilali olunca, Rus ordusunda büyük bir panik başladı. Geri çekilmek zorunda kalan Ruslarla, 18 Aralık 1917'de Erzincan Antlaşması yapıldı. Bu antlaşmaya Ermeniler uymayıp, Türkler aleyhinde katliamlara girişince, Ordu Komutanı Vehip Paşa'ya ileri harekat emri verildi. 11 Şubat 1918'de genel hareket emrini alan ordumuz, bir koldan Kafkasya üzerine ilerlerken, diğer koldan Trabzon'lu Albay Hamdi Bey (Pirselimoğlu) komutasındaki 37. Tümen; Giresun'dan 123. alay ile takviye edilerek Trabzon üzerine yola çıktı.
Bölgedeki çeteleri de temizleyerek ilerleyen birliklerimiz 15 Şubat 1918'de Vakfıkebir'i, 18 Şubat 1918'de Akçaabat'ı geri aldı. Birkaç gün içinde çevreyi düşmanlardan temizleyen birliklerimiz 24 Şubat 1918 tarihinde Trabzon'a girdi. Trabzon'un ve Trabzon'lunun 2 yıla yaklaşan esaret ve muhacirlik çilesi sona erdi.
Osmanlı Devleti, Brest-Litovsk Anlaşması ile doğudaki topraklarını istiladan kurtardı.
Ancak Trabzon, kurtuluşun sevincini tadamadı. Zira hicretten dönen halkı harabeye dönen Trabzon'da yoksulluk ve sefalet bekliyordu.
Kurtuluş Savaşı Yıllarında Trabzon
Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı'nda "Müttefik Devletler" yanında savaşa girip yenik düşünce "İtilaf Devletleri" ile "Mondros Ateşkes Antlaşması"nı imzalamak zorunda kalmıştı. Bu anlaşmaya göre, Doğu vilayetleri Ermenilere verilecek, Karadeniz sahillerinde Pontus Devleti kurulacaktı. Ülkenin içine düştüğü bu durum, yurdun her tarafında "Müdafa-i Hukuk" cemiyetlerinin en güçlüsü Trabzon Müdafa-i Hukuk Cemiyeti idi.
Başkanlığını Belediye Reisi Barutçuzade Ahmet Bey'in yaptığı Cemiyet, bu konularda adeta öncülük yaparak, vatanın topyekün savunulması için yoğun çalışmaların içine girmişti. Bu maksatla da önce bir yayın organına sahip olmanın gereğine inanılarak "İstikbal" gazetesi Faik Ahmet Barutçu yönetiminde çıkarılmıştı. İşgalin ağır darbeleri altında bütün müesseseleri zarar gören Trabzon'da, bir gazete basacak çalışır durumda Türk matbaası olmadığı için, çıkarılan gazete bir müddet Mihailidi isimli bir Rum matbaasında basılmış ve daha sonra yeni bir matbaa kurulabilmiştir.
Trabzon'un önderliğini yaptığı mücadele fikri, süratle çevre ile ve ilçelere yayılmıştı. Trabzon'da olup bitenler titizlikle takip ediliyor, bölgenin kalbi adeta Trabzon'da atıyordu.
Cevat Dursunoğlu bu gerçeği söyle anlatıyor:
"Mondros Mütakeresi'nde "Vilayet-i Sitte" adı altında Erzurum, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır, Sivas vilayetlerinin mukadderatı birleştirilmiş. İtilaf Devletleri buralarını Büyük Ermenistan'a vaadetmiş, üstelik Trabzon vilayetini de Pontusçu Rumlara bağışlamıştı. Trabzon'un bu konulardaki hazırlığı ve çalışmaları sonucunda Erzurum Kongresinin yapılması gerçekleşmiştir. Çalışmalar Kurtuluş Savaşı boyunca devam ve zaferin kazanılmasında Trabzon'un ve Trabzon'luların çok büyük payı olmuştur.
Bu vilayetlerden Trabzon zaten kendi teşkilatını yapmış ve çok kuvvetli çalışmağa başlamış olduğu gibi, bizi de teşvik ediyordu. Bu karanlıklar içinde bazı aydın noktalar eksik değildi. Trabzon'da çıkan "İstikbal Gazetesi" nde Faik Ahmed Barutçu, bu bölgede türeyen Pontusçularla yiğitçe doğüşüyor. Muhaza-i Hukuk Cemiyeti, Karadeniz sahillerinde fikirleri bir araya topluyor ve tesir alanını hergün biraz daha genişletiyordu". (Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadele'de Erzurum, Ankara 1946)
Trabzon'un bu konulardaki hazırlığı ve çalışmaları sonucunda Erzurum Kongresinin yapılması gerçekleşmiştir. Çalışmalar Kurtuluş Savaşı boyunca devam etmiş ve zaferin kazanılmasında Trabzon'un ve Trabzon'luların payı çok büyük olmuştur.
TRABZON İLİNİN COĞRAFİ KONUMU, TABİİ ÖZELLİKLERİ VE ŞEHRİN KURULUŞU
Trabzon, Doğu Anadolu'nun kuzeydoğusunda, Karadenizin tabii bir limanının kıyısında, Asya ve Ortadoğu transit yolunun başında kurulmuş bir şehirdir. 41 derece kuzey enleminde ve 39 derece 43' doğu boylamında bulunur.
Yüzölçümü 4685 km2 olan Trabzon ili doğuda Rize, güneydoğuda Bayburt, güneyde Gümüşhane, batıda Giresun illeri, kuzeyde Karadeniz ile çevrilidir.
1990'da nüfus açısından Karadeniz Bölgesinin 4., ama nüfus yoğunluğu en yüksek ili idi. Aynı yıl Türkiye'de Km2'ye 73 kişi düşerken, Trabzon ilinde 170 kişi düşüyordu.
DOĞAL YAPI
Ülkenin, yüzölçümü oldukça küçük illerden biri olan Trabzon, akarsu vadileri ile derin biçimde yarılmış dağlık ve engebeli alanlardan oluşur. Doğu Karadeniz sıradağlarına bağlı kıyı dağlarının yüksek kesimlerinden Karadeniz kıyısına kadar uzanan Trabzon ilinin doğal bitki örtüsü, doğu ve batı da komşusu olan iller gibi çok zengindir. Kıyıdan hemen yer yer duvarı andıran biçimde yükselen, doğu-batı doğrultusundaki bu dağlar, güneye gidildikçe yumuşak bir eğimle daha da yükseldikten sonra, il sınırları başında Çoruh ve Harşit yarma vadilerine doğru oldukça dik yamaçlarla alçalır.
Trabzon ilinin güney kesimini doğu-batı doğrultusunda uzanan Haldızen, Soğanlı, Trabzon ve Zigana dağları engebelendirir. Yer yer 3 bin metreyi aşan bu dağların yüksek kesimleri doğal sınırı oluşturur. İlin en yüksek noktaları güneydoğudaki Haldızen dağında 3193 metreye erişen Karakaya Tepesi ile güneydeki Çakır Göl dağının doruğudur. (Dere boyunun tepesinde 3082 m.) Kuzeye bakan kesimleri bol yağış alan bu dağlar kızıl ağaç, gürgen, kestane, kayın, köknar ve ladinden oluşan yoğun bir orman örtüsü ile kaplıdır. Güneye bakan yamaçlarında ise sarıçam ormanları vardır. Ormanın üst sınırının geçtiği 2000-2100 metre yükseklikten sonra rastlanan alp tipi çayırlarla kaplı yaylalar (Sultan Murat, Madur, Cami Boğazı, Kişit, Hoca Mezarı, Çernik, Paparza, Karadağ, Beypınarı, Haçka gibi) sayfiye olarak ve hayvancılık açısından önem taşır.
İl topraklarından kaynaklanan suların tümü Karadeniz'e dökülür. Bu suları toplayan akarsulardan başlıcaları Solaklı Çayı, Baltacı, Karadere, Değirmendere, Foldere, Yanbolu ve Kale dereleridir. Fazla yağış, gevşek ve kaygan arazi yapısı ve akarsuların derin biçimde yardığı bazı dik yamaçlardaki cılız bitki örtüsü ilin çeşitli yörelerinde zaman zaman can ve mal kaybına yol açan sel ve heyelanlara neden olur. Sera gölünün ortaya çıkmasına yol açan heyelan, 1988'de Maçka ilçesinin Çatak köyünde 64 kişinin hayatını yitirmesiyle sonuçlanan heyelan, 19-20 Haziran 1990'da ilde 4 kişinin de kaybolup, 39 kişinin vefat ettiği sel bu doğa olaylarının en önemli örneklerindedir.
Trabzon ilindeki başlıca göller, Çakır Göl dağındaki Buzyalağı Gölü ile Sera Gölü ve Uzungöl adlı heyelan gölleridir.
Fazla girintili çıkıntılı olmayan Karadeniz kıyısında akarsuların taşıdığı alüvyonların yığılmasıyla küçük düzlükler oluşmuştur. Doğal plajlara da rastlanan bu kıyıdaki başlıca çıkıntı, Akçaabat ile Vakfıkebir arasında ilin en kuzey noktasını oluşturan ve Fener Burnu adıyla da bilinen Yoroz Burnudur. Kuzeybatı rüzgarlarına (Karayel) kapalı Akçaabat koyu ise doğal liman özelliği taşır.
Trabzon topraklarının %30'u dağlık %60'ı kıyıdan içeriye doğru gittikçe yükselen ve ortalama 25-30 metre arası değişen bir eğim gösteren alanlar biçimindedir. Ancak %10'u düzlük olan il toprakları genellikle engebelidir.
Trabzon'da yumuşak bir deniz iklimi hakimdir. En sıcak ay ortalaması 23 derece (Ağustos) , en soğuk ay ortalaması 7 derece (Şubat) . Ortalama yağış miktarı metrekareye 830 mm3'dür.
ŞEHRİN KURULUŞU
Trabzon , Karadeniz kıyılarının en eski ve en büyük şehridir. Bu şehrin kuruluşu ve önemi iki tabii sebebe bağlanır.
Birinci sebep: Bu bölgede kıyı ile iç bölge arasında bağlantı yolları pek azdır. Arkadaki Harşit ve Çoruh vadilerine ulaşabilmek için 3000 m yükseklikleri aşmak gerekir. Hiçbir yerde bu dağ silsilesini yarmış, tabii yol olabilecek geniş bir vadi yoktur. Bu geçit vermez dağların aşılabilen en elverişli noktası eskiden olduğu gibi bu gün de Zigana Geçididir. Bu geçitten iç bölgeye ulaşan yol Trabzon'un bulunduğu yerden başlamaktadır. Bu yol, limanın güneyindeki Değirmendere vadisinden itibaren 30 km kadar hafif bir yükselişle Zigana Dağlarının yamaçlarını boylar. 66 km sonra bu dağ silsilesinin 465 m yüksekliğindeki biricik geçidine ulaşır. Buradan Harşit vadisine inilir. Bu vadiden de Orta Anadolu yaylalarına varılır.
Doğu Karadeniz bölgesinin içle bağlantısını temin eden en müsait ve en büyük yol başının bulunduğu yer olması Trabzon şehrinin burada kuruluşunun birinci sebebini teşkil eder.
İkinci Sebep: Batı rüzgarlarına karşı Yoroz Burnu ve Güzel Hisar kaya çıkıntısı ile az çok korunmuş, Boztepe dik eteğine doğru sokulmuş koyun küçük gemilere sığınak teşkil edebilecek tabii bir liman olması ile şehrin kurulması ve gelişmesine müsait bir arazinin bulunması Trabzon Şehrinin kuruluş yerinin seçiminde ikinci sebep sayılır.
ŞEHRİN KURULDUĞU YER
Şehrin üzerinde yer aldığı sırt, deniz kıyısına dik yarlarla inen Değirmendere, Kuzgundere (Tabakhane Deresi) ve Zağanos Deresi gibi vadilerle kesintiye uğrar ve kıyıdan itibaren 6-18, 15-20, 110-120 m yüksekliklerinde bir takım basamaklara ayrılır. Daha geride, şehrin 3 km. güneydoğusunda Trabzon'un yaslandığı dik yamaçlı ve düz sırtlı Boztepe Tepesi yer alır. Boztepe'nin daha batısında Soğuksu Tepesi yer alır. Trabzon Şehri yükseklikleri 200 m'yi geçen bu tepelerin kuzey eteklerinde, yamaç meyillerinin biraz hafiflediği kesimlerden başlayarak, bir amfiteatr gibi alçak yarların üstüne kadar mahallelerini yayar. Liman kesimi dışında Şehrin ana kitlesi yarlar üstünde kalır ve denizle doğrudan doğruya temasa gelmez.
Sözü edilen sırt üzerinde elverişli bir yerleşme zemini bulunmuş ve dik yamaçlı vadiler arasındaki saha kolaylıkla tahkim edilebildiği gibi, şehrin doğu ucunda da karayele karşı bir dereceye kadar koruyucu bir iskele oluşmuştur.
Tabakhane ve Köprüsü
Trabzon morfolojisi üzerine önemli bir makale neşreden Prof.Dr.Ahmet ARDEL, Trabzon civarının genellikle bir yayla olduğunu, güney-kuzey doğrultusunda akan dereler tarafından oldukça parçalandığını belirttikten sonra morfolojik yönden Trabzon'u üçe ayırır :
1- Değirmendere deltası bir tarafa bırakılırsa geri kalan kısmı koyu renkte nefelinli andezit tüflerinden teşekkül eden sahil bölgesi. Zağnos, Kuzgundere, Değirmendere bu bölgede önemli gedikler meydana getirmişlerdir.
2- Kıyının arkasında birbirinden dikliklerle ayrılmış denize doğru hafifçe eğik yüzeyler arz eden taraçalar bölgesi... Trabzon Şehri bu taraçalar üzerinde kurulmuştur.
3- Ortalama yükseltisi 200-250 m arasında olan tepeler bölgesi (Boztepe, Telsiz tepe, Soğuksu ve Zafanoz sırtları). Kısmen düz ve kısmen de dalgalı durumda olan bu tepeler yer yer çıplak ve yer yer ağaçlarla kaplıdır. (Prof.Dr.ARDEL, Ahmet-Trabzon ve Civarının Morfolojisi üzerine Gözlemler, Türk Coğrafya Dergisi, 1. yıl 1.Sayıdan ayrı basım, Ankara-1943)
Bu devir M.Ö.8. Yüzyıl ortalarından Miladın ilk yüzyılı ortalarına kadar süren devirdir. Bu devirde M. Ö. 756 yılında Sinop'tan kolonizatör Miletliler Trabzon'a gelmişlerdi. Zamanlarının en iyi denizci ve tüccarları olan bu kolönizatörler aslen iyonya'nın en önemli merkezlerinden Milet şehrindendirler. Buna nisbeten Miletliler veya Mileliler diye tanınırlar.
Ege kıyılarından kalkıp boğazları aşarak Karadeniz'e çıkan ve herşeyden önce ticaret fikriyle hareket ettikleri söylenen Miletliler ilkin M. Ö. 785 yılında savaşla Sinop'u'ele geçirmişlerdir. Tabii limanıyla Sinop Şehri bu insanların merkezi olmuş ve oradan Karadeniz'in her tarafına, alışverişe elverişli buldukları noktalara yayılmış ve yerleşmişlerdir.
Miletliler, Sinop'u elde ettikten 29 yıl sonra Ordu ve Giresun ile birlikte, kendilerinden önce var olan Trabzon'a da gelmişler ve ne şekilde olduğu bilinmeyen bir surette yerleşmişlerdir.
Şehirden ilk bahseden, M. Ö. 400 yılında Onbinlerin bakiyesi olan sekizbin küsür kişilik ordu ile Trabzon'a gelen Yunanlı komutan ve filozof Ksenefon'dur. Şehir O'nun zamanında Sinop'a belli bir vergi ödüyordu. Onbinler Trabzon'da kendi dilini konuşan Sinop'a mensup Miletlileri buldular. Bir ay kadar Trabzon'a misafir kaldıktan sonra memleketlerine deniz yoluyla ulaşmak istediler. Ancak, Trabzonluların gemilerinin önemli bir kısmı seferde olduğu için ordunun yanlızca bir kısmının Trabzonluların yelkenleriyle denizden, diğer kısmının ise karadan yollarına devam ettiği kaydediliyor.
Miletliler, Trabzon'dan Asya'nın göbeğine ve Ortadoğuya ulaşan ticaret yolları üzerinden akan alışveriş hareketlerinin bağlanıp çözüldüğü Trabzon'da çok büyük servetler elde etmişler ve merkezleri olan Sinop'u her sahada geride brakmışlardı. Trabzonluların yüzlerce parçalık gemileri gelen ve giden ticaret emtiasını Karadeniz'in her tarafına ve boğazları aşarak Ege kıyılarına taşıyordu.
M. S. birinci yüzyılın ortalarına kadar, bazı sarsıntılarla birlikte devam eden bu serbest şehir dönemi Roma hakimiyeti takip etti.
III. Devir: Roma Devri (50-395)
Romalılar, diğer Yunan sömürgelerine yaptıkları gibi Trabzon'a da "Serbest Şehir" ünvanı ve imtiyazını bırakmışlardı. Trabzon Romalılar için doğuda bir üs ve iaşe merkezi halini almıştı. Karadeniz'deki Yunan sömürgelerinin merkezi olan Sinop, Roma döneminin başında önemini kaybetmişti. Trabzon ise giderek güç kazanmış ve Karadeniz'in en işlek iskelesi, en canlı ticaret merkezi haline gelmişti.
Romalılar Trabzon'a konumundan dolayı özel önem veriyorlardı. Roma imparatoru Adrian M. S. birinci yüzyılda şimdiki Kalepark / Güzelhisar'ın denize doğru uzanan kayaların altını oydurarak bir liman yaptırmıştı. Osmanlı devrine kadar işe yarar halde kalmış olan bu liman sonraları kumla dolmuş ve kullanılmaz hale gelmiştir.
Latince Bella Castron limanı olarak anılan bu liman, Avrupa-Asya ve Ortadoğu ticaretinde çok önemli bir yere sahipti. İçten veya denizden gelen transit emtia deve ve gemilerden, limanın tam üstündeki etrafı surla çevrili olan ve zamanına göre umumi mağaza mahiyetinde olan bu antrepoya boşaltılır, içeriye veya taşraya gidecek olan emtia dahi oradan yüklenirdi. Burası Avrupa'dan Asya'nın ortalarına kadar ulaşan tarihi ipek yolunun deniz ucundaki basamağında kurulan bugünkü manasıyla bir serbest bölge idi.
Trabzon'un asıl şehirden bir buçuk iki kilometre doğuda bulunan bu transit limandan başka dahili ticarete mahsus bir limanı daha vardı. Bu ikinci liman şehrin denize paralel giden kale duvarının önünde ve bugünkü moloz mevkiinde idi. Doğu taraftan şehir surlarının denize uzatılmış bir kolu ve bir kulesi tarafından korunan Moloz Limanı son yıllara kadar ayakta kalabilmiş, ancak sahil yolunun açılmasıyla birlikte kalıntılarının önemli bir kısmı yok olmuştur.
Bundan sonra Trabzon ve Doğu Karadeniz Bizanslılar ile Müslümanlar arasında el değiştirdi. 733 yılında Müslümanlar bölgede yeniden hakim olmuşlarsa da bu durum uzun sürmedi ve Trabzon 739 yılında Bizanslılar tarafından geri alındı. Ancak şehir surların dışında Müslümanların hakimiyeti uzun yıllar devam etti.
Bizanslılar devrinde Trabzon Irak'ın da iskelesi idi. Abbasiler ilk devirlerde İstanbul'dan Müslümanlara satılmak üzere ticaret eşyasının gönderildiği başlıca liman Trabzon'du. O zamanlarda Trabzon'da daimi sürette oturan Müslüman tacirler vardı. Karadeniz'e Araplarca "Bahr-i Tirabizanda" denilmesi de Trabzon'un o dönemdeki önemini göstermektedir.
Türkler Trabzon'da
Malüm olduğu üzere XI. yüzyılda Müslüman Türkler Anadolu üzerine akınlara başladılar. 1048 yılında İbrahim Yınal, Hasankale zaferini kazandıktan sonra Türkmenler Trabzon'a kadar ilerlediler. Ancak kendilerinden önce Trabzon'u ele geçirmeye çalışan Müslüman Araplar gibi surlar ile çevrili Trabzon'u ele geçirmeleri zor olmuş ve düzenli Bizans ordusu karşısında geri çekilmek zorunda kalmışlardı. 1071 Malazgirt zaferinden sonra ise Anadolu kapıları Müslüman Türklere kesin olarak açıldığında Trabzon ve civarının Türkleşmesi ve Müslümanlaşması hızlanmıştı. Selçuklular 400 yıl boyunca Trabzon'u birçok kez kuşatmışlardı. Şehir bu kuşatmalardan güçlü surları Bizans desteği ve doğal yapısının sağladığı topografik imkanlarıyla kurtarılabilmiştir.
IV. Devir: Komnenoslar Devri (1204-1461)
Bu devir Trabzon'un ticaretçe en parlak devirlerinden biri olmuştur. Ceneviz ve Venediklerin bütün doğuda ve bilhassa Karadeniz'deki ticari faaliyet ve rekabetlerinde Trabzon önemli bir mevkie sahip olmuştu. Venediklilerden önce Cenevizliler Trabzon imparatoru ile bir ticaret anlaşması yaparak Trabzon'da serbest ticaret yapmak imtiyazını almışlardı. Daha sonra Venedikliler ile de aynı şartlarla bir anlaşma imzalanarak ticari müesseseler açmalarına izin verilmiş ve 225 adımlık bir arsa üzerinde kendilerine ait kilise, ambar gibi çeşitli binalar yapmalarına müsaade edilmişti.
O günkü Trabzon'un ticari hayatını Alman tarihçi Fallmerayer şöyle anlatır: "İran'dan hatta Irak'ın kum çöllerini aşarak buraya doğru kafileler gelir ve bütün beşeri ihtisas Trabzon'da temerküz ederdi. Trabzon imparatorluğu bir transit merkezi, bir baş karargah ve dünya ticaretinin bir noktası idi.
"Bağdat ve Kahire'nin sırmalı kumaşları, Hindistan ve Sina'nın inci ve mücevheratı, Megrelistan'ın (Gürcistan'da) bal ve keteni, Floransa'nın erguvani kumaşları, Almanya'nın porselen ve çelik mamulatı; sanayiye ait bütün ürünler her taraftan Trabzon çarşısını doldururdu."
Bu dönemde Trabzon'a yönelik Türk akınları giderek yoğunlaştı. Trabzon imparatorları bu akınları savuşturmak için kızlarını civardaki Türk beyleriyle evlendirerek akrabalık kurmaya başladılar. Aynı zamanda bazı beyliklere vergi de ödüyorlardı.
XV. Yüzyıl başlarında Anadolu'yu istila eden Timur, Trabzon'u zaptetmiş ise de ülkesine katmayıp, oğlu Halil Mirza'nın yönetiminde vergiye ve haraca bağlamıştı. Yıkılışa doğru giden Trabzon Devleti'nde bir saltanat mücadelesi başlamıştı. Çevresi Osmanlı Devleti ile sarılan Trabzon, sembolik bir devlet durumuna düşmüştü. II.Murat zamanında Trabzon, karadan ve denizden kuşatılmış ise de, denizde fırtına çıkması yüzünden kale alınamamış, ancak esir ve ganimet alınarak dönülmüştü.
Trabzon'un Fethi
29 Mayıs 1453 de İstanbul'un fethinden sonra Fatih, Trabzon'un vermekte olduğu vergiyi 2000 duka altına çıkarmıştı. Erdebilli Safeviye tarikatı şeyhlerinden Şeyh Cüneyd 1456 yılında ordusuyla Trabzon üzerine yürüdü, İmparatorluk ordusunu yenerek şehri kuşattı. Bunun üzerine Fatih, Trabzon'un Şeyh Cüneyd'in eline düşmemesi için Amasya Valisi Hızır Bey'i Trabzon üzerine gönderdi. Durumu öğrenen Şeyh Cüneyd kuşatmayı kaldırarak çekildi. Hızır Bey Trabzon'u kuşatarak Meydan-ı Şarkî'de (Şimdki Belediye Meydanı) karargahını kurdu. Fakat Trabzon'u savunmaktan korkan kral Kalo İannes vergi vermeyi kabul etmişti.
Fatih Sultan Mehmed'i Trabzon üzerine yönelten birtakım siyasi, idari, ekonomik ve tarihi sebepler vardır. Bunların içinde en önemlisi, Bizans'ın bir nevi kalıntısı durumundaki Trabzon Rum Devleti'nin fethi gerçekleşmedikçe, İstanbul'un fethinin yarım görülmesiydi. Bu arada Trabzon Devleti'nin Osmanlı Devleti aleyhinde Venedik Cumhuriyeti, İran, Gürcistan Devletleri, İsfendiyar Oğulları ve Karaman Oğulları ile ittifaklar kurması, hısımlıkları bahane ederek Akkoyunluların Anadolu'ya göz dikmeleri ve Osmanlı topraklarına saldırmaları karşısında Fatih, Trabzon'un fethine kesin olarak karar vermişti. 1460'da Uzun Hasan, Fatih'in huzuruna elçiler göndererek hısımlık kurduğu Trabzon Rum Devletinden alınan vergileri geri istemiş, bunun üzerine de Fatih elçilere "Haydi siz gidin gelecek sene ben kendim gelir mahallinde vergimi öderim" diyerek tasavvurunu açıkça ortaya koymuştu.
Sefer için Osmanlı kara ordusu 23 Mart 1461'de Edirne'den hareket etti. Mahmut Paşa komutasında 150 parçadan oluşan donanma da Karadeniz'e açılmıştı. Fatih'in komutasında Üsküdar'dan Anadolu'ya geçen ordunun nereye gittiğini kimse bilmiyordu. Bu ilerleyiş sırasında Amasra, İsfendiyaroğulları Beyliği, Kastamonu ve Sinop fethedilerek Sivas üzerinden Erzincan ovasına inildi ve yassıçemen'de karargah kuruldu. Bu arada seferin İran üzerine olduğu düşüncesiyle korku ve telaşa kapılan Uzun Hasan adına harekete geçen Çemişkezek Beyi Hasan'ın başkanlığında bir elçi heyeti Fatih'in çadırında kabul edildi. Heyet içinde Uzun Hasan'ın annesi Sâra hatunda vardı. Karşılıklı görüşmelerden sonra, heyete seferin İran üzerine olmadığına teminat verdikten sonra, elçilik heyetinin bir kısmı ve Sâra Hatun alıkonularak, Osmanlı ordusu yönünü Trabzon üzerine çevirdi.
Osmanlı ordusu çok zor şartlar altında Erzincan ile Trabzon arasını 25-30, bazı kaynaklara göre 40 günde aşabilmiştir. Çekilen zorluklar karşısında Fatih'i bu seferden alıkoyabilmek için Sâra Hatun'un :
"-Hey oğul Trabzon'a bunca zahmet nedendir? Trabzon nedir ki, ondan ötürü şehsuvar'ı Saltanat piyade olup pürdap ola?" Dediğinde, Padişah hışımla:
"-Hey ana bu zahmet din yolundadır. Kim ahirette Allah hazretlerine varıcak inayet ola derim. Zira bizim elimizde İslam kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmesek bize Gazi demek yalan olur." dediğini tarihler kaydeder.
Trabzon kuşatması 40 gün sürdü. En şiddetli savaşlar Zağnos köprüsü civarında oldu. Şehzade Mahmut Paşa yanında bulunan Rumca katibi İmparator David'e göndererek kayıtsız ve şartsız teslim olmasını yoksa cenk yasasının uygulanacağını söyledi. David, hiçbir ümidin kalmadığını görünce Mahmut Paşa'nın akrabalarından teyzesinin oğlu başmabeinci Yorgi Amuriki vasıtasıyla anlaşarak şehri ve kaleyi teslim etti. Bir yandan görüşmeler yapılırken bir yandan da çetin vuruşmalar sürüp gidiyordu. Türk Bayrağı'nın Zağnos burcuna dikildiği anda, Trabzon Devleti'nin teslim haberide Fatih'e ulaşmıştı.
Trabzon'un fethi tarih bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu fetihle Bizans'ın son kalıntısıda Anadolu'dan temizlenmiş ve bu coğrafyada tek otorite altında toplanma gerçekleşmiştir. Ayrıca, Trabzon'un fethi ile Karadeniz'in bir Türk gölü haline gelmesi projesi için en önemli adım atılmıştır. Hepsinden önemlisi 26 Ekim 1461 günü Trabzon Devleti tarihe karışırken, Bizans'ı diriltme hülyası temelinden yok edilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet ilk iş olarak fetih geleneğine uyup Ortahisar'da Meryemana Altınbaş Kilisesi'ni "Ortahisar Camii" adı ile Müslümanların ibadetine tahsis etmiştir. Daha sonra Sen Ojen Kilisesi'de camiye çevrilerek ilk Cuma namazını burada kılmış ve adına da "Yenicuma camii" denilmiştir. Bu camilerin her ikiside halen ibadete açıktır.
Trabzon'un idaresi Gelibolu valisi Kazım beye verilip bir kısım asker, silah ve mühimmat bırakıldıktan sonra ordu sahil yolunu takip ederek geri döndü.
Fetihten sonra Trabzon'un yerli ahalisinin ileri gelenleri imparator David ile İstanbul'a geri götürülmüş, bir kısmıda kendiliğinden ayrılmıştır. Bu yüzden şehirde pek az nüfus kalmıştır. Kalan nüfus ile Eksotha (Hızırbey), Boztepe, Aşağı Yenicuma, Tuzluçeşme, Çömlekçi semtleri de iskan ettirilerek, kale içindi Hıristiyan bırakılmamıştır. Boşalan evler sipahi takımına yeniçerililere, maiyet ağalarına ve mülhakattan gelen Türklere tahsis edilmiştir. Bu arada feth edilen diğer şehirlerde olduğu gibi Trabzon'da da "Cizye-i Şerriye ve Rusumi örfiye" vergisi konmuştur. Trabzon ve civarındaki toprakların tahribi ve tımarlara bölünerek sipahilere verilmesi gibi konularda Sancak beyi Kazım bey aldığı emri yerine getirerek Trabzon topraklarını Osmanlı idaresi altında yeniden organize etmiştir.
Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet'in yörede genel bir sayım yaptırmış olduğu biliniyorsa da, buna ait belgeler elde olmadığından ancak 1486 yılında II.Beyazıt'ın sayımları ölçü alınmaktadır. Trabzon hakkında bilgi veren en eski tahrir defterleri, başbakanlık arşivinde "Maliyeden Müdevver Defter No:28" başlığı altında bulunmaktadır. Tarihsiz olan bu defter ilk olarak 1954 yılında Ömer Lütfü Barkan tarafından kullanılmıştır.
Bufassal adlandırılan türde olan 1486 tahrir defterinde Trabzon; Akçaabat, Görele, Tirebolu, Giresun, Laz, Maçka, Torul, Sürmene, Of, Rize, Atina (Pazar) tımarları ile tımar sahiplerinin listeleri verildikten sonra, başta Trabzon şehrinde oturanların ayrıntılı bir listesi de bulunmaktadır. Tahrir defterinde şehrin halkı, mahalle ya da cemaat başlıkları altında dini guruplar olarak bölündükten sonra şehirdeki her aile reisinin de adı verilmektedir.
Fetihten sonra, mevcut müslüman nüfusuna ait olarak iskan edilen ve geldikleri yörelere göre ad alan müslüman cemaat grupları şunlardı:
1- Cemaat-i Niksar 7 hane 10- Cemaat-i Sanusak 5 hane
2- Cemaat-i Ladik 7 hane 11- Cemaat-i Amasya 31 hane
3- Cemaat-i Bafra 16 hane 12- Cemaat-i Osmancık 10 hane
4- Cemaat-i İskilip 10 hane 13- Cemaat-i Çorum 15 hane
5- Cemaat-i Gümüş 7 hane 14- Cemaat-i Merzifon 18 hane
6- Cemaat-i Tokat 25 hane 15- Cemaat-i Nefsi Samsun 12 hane
7- Cemaat-i Porhal (Turhal) 4 hane 16- Cemaat-i Zile 3 hane
8- Cemaat-i Göncanik(Gölköy) 8 hane 17- Cemaat-i Satılmış Canik 1 hane
9- Cemaat-i Kavala 3 hane 18- Cemaat-i Karakadi 10 hane
Bu Müslüman cemaatların sayısı 202 haneden ibaret olup, 1486 yılındaki Müslüman nüfusunun %78,3'ünü oluşturuyordu.
Fetihten sonra Anadolu eyaletine (Beylerbeyliğine) bağlı bir sancak olan Trabzon'un imar edilip, Müslüman Türk nüfusu ile iskan edilmesine özel ilgi gösterildi. H.867-1462 de Ortahisar'da Fatih Medresesi açıldı. Özellikle 1462-1465 yılları arasında Trabzon'un fetih sonrasında ikinci valisi olan Hızır Bey, onarım işlerine hız verdi.
1470 yılında Şehzâde Bayezit'in oğlu Şehzâde Abdullah'ın Vali olarak Trabzon'a gelmesiyle, Şehzâde şehri olan Trabzon önem kazandı.
İkinci Beyazıt döneminde en önemli olay, Şehzade Yavuz (Yavuz Sultan Selim)'un Trabzon Valisi olmasıydı. 1489-1512 yılları arasında Trabzon bir başkent gibi öne çıkmış, Yavuz'un 23 sene süren Valiliği döneminde imar edilmiş, askeri ve ticari yönden canlılık kazanmıştır.
Yavuz Sultan Selim, 1514'de Çaldıran Seferine çıktığı dönemde ordunun ikmal işleri Trabzon'dan yürütülmüştür. Çaldıran Seferi dönüşünde Bayburt'un Kığı Kalesi ile birlikte fethedilmesi (15 Ekim 1514) Padişahı memnun etmiş, buraları fetheden Trabzon Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa serhat muhafazası ile görevlendirilmişti. Böylece Trabzon yeni bir idari yapılanma içinde yer aldı. Bıyıklı Mehmet Paşaya Erzincan-Bayburt eyaleti verilerek (4 Ramazan 920-23 Ekim 1514) Rûm-i Kadim Beylerbeyliği sancaklarından olan Canik ile Şarkî Karahisar ve müstakil idare edilmekte olan Trabzon, ayrıca o sıralarda zaptedilen Kığı, ayrı birer sancak olan Bayburt-Erzincan Eyaletine ilave edilmişti.
Yavuz Sultan Selim'in Trabzon Valiliği zamanında annesi Ayşe Gülbahar Sultanın hatırasına yaptırılan türbenin yanına Cami, Medrese, Mekteb, Darül Kurra, İmaret ve hamamdan oluşan bir külliye yapılmış, tesis edilen külliyenin yaşaması için de büyük vakıflar tahsis edilerek sürekliliği ve kalıcılığı sağlanmıştır.
27 Nisan 1495 Pazartesi günü Trabzon'da doğan, çocukluğunu ve gençlik yıllarının ilk yıllarını Trabzon'da geçiren ve bir Trabzon'lu olarak babası Yavuz Sultan Selim'in üzerine 1520 yılında 26 yaşında Padişah olan Kanuni Sultan Süleyman döneminde Trabzon, yine ön plana çıkmıştır.
Trabzon, Yavuz Sultan Selim'e şehzâde sancaklığı yaparken, 1515'de Bayburt Erzurum Beylerbeyliğine tabi sancak durumuna getirilmiş, kısa bir dönemden sonra Kanuni'nin ilk yıllarında Bayburt-Erzincan Beylerbeyliği lağvedilerek yeni bir yapılanmaya gidilmiştir. Buna göre Trabzon 5 liva'dan oluşan müstakil bir eyalet haline gelmiştir.
Fetihten sonra Trabzon şehri içinde oluşan yeni Müslüman mahallelerinin giderek çoğaldığını görmekteyiz. 1523 yılı Tahrir Defterinde bu mahallelerin şehrin hangi kesiminde bulunduklarına dair bilgiler verilmektedir. Daha sonraki yıllarda çıkan 1553 ve 1583 yılı tarihlerinde de mahallelerin bir kısmının ismine rastlanmaktadır. Kanuni döneminin ilk yıllarındaki dokuz mahallenin isimleri şunlardır.
A- Ortahisarda:
1- Mahalle-i Câm-î Atik Der Kale-i Evsad
2- Mahalle-i Mescid-i Valide-i Merhum Sultan Abdullah
3- Mahalle-i Mescid-i Kıssahan Der Kalei Evsad
4- Mahalle-i Mescid-i Hacı Baba Der Kale-i Evsad
B- Aşağıhisarda
5- Mahalle-i Mescid-i Mevlana Süca Der Kale-i Zır
6- Mahalle-i Mescid-i Bâb-ı Bazzaz Der Kale-i Zır
7- Mahalle-i Mescid-i Hüseyin Ağa ki ser-hazin Bûd Der Nezd-i Saray-ı Âmire
8- Mahalle-i Mescid-i Amasya Der Nezd-i Hamam Çifte
9- Mahalle-i Cami-i Cedid Der Birun-i Şehir.
Bu dokuz mahalle dışında, hane sayısı olmadığı için adı zikredilmeyen ve onunucu mahalle diyebileceğimiz "Cemaat-ı Mescid-i Hacı Kasım Der Nezd-i Bezzazistan" da yalnız iki nefer (Erkek) yazılıdır. Bu cemaat ileride yeni bir Müslüman mahallesinin çekirdeğini oluşturacaklardır.
Kale içerisinde sürdürülen iskan politikası sonunda zamanla Müslüman-Türk nüfusu ve mahalle sayısı da artmıştır.
Kale içinde sürdürülen iskan politikası sonunda zamanla Müslüman-Türk nüfusu ve mahalle sayısı da artmıştır. Nitekim H.961-1533 te yapılan tahrirden anlaşılacağı üzere, aradan geçen 35 yıl zarfında yeni iskanlar ve dışardan gelenlerle müslüman mahallelerine yenileri katılmış ve bu durum defter harici "haric-i ez defter" yazıldığı belirtilmiştir. Bu mahalleler:
1-Tabakhane,
2-Sarmaşık Mescidi,
3-Kavak Meydan,
4-Şehre Küstü,
5-Halil Ağa Mescidi,
6-Hatuniyye İmareti,
7-Bayram-zade Mescidi,
8-Zağnos,
9-Tekfur Çayırı,
10-İskender Paşa Camii,
11-Hacı Hasan ve Cemaat-i Mescid-i Hoca Kasım der Nezd-i Bezzazistan Mahalleleridir.
Vilayet ve Belediye Yönetiminde Yeni Teşkilatlanma :
Osmanlı devletinde idari yapı 1864'te yeniden düzenlendi. Bu düzenleme ile Anadolu'da kurulan ilk vilayetlerden biri Trabzon'dur.
Ayrıca dört sancakta bu vilayete bağlanmıştı. Trabzon vilayetine bağlı sancaklar şunlardı:
1. Trabzon merkez sancağı: (Rize, Of, Tirebolu, Bulancak, Giresun)
2. Lazistan sancağı: (Batum, Arhavi)
3. Gümüşhane sancağı: (Torul, Kelkit)
4. Canik sancağı : ( Ünye, Samsun, Bafra)
1868 de çıkarılan bir talimat ile İstanbul'un dışındaki vilayat, sancak ve kazalarda da belediye teşkilatı kurulmaya karar verildi. Bu karar Trabzon'da da uygulandı. Trabzon Belediyesi ilk kurulan belediye teşkilatları arasında yer aldı.
1870 yılı Trabzon vilayeti Salnamesinde Belediye yöneticileri şöyle yer almaktadır.
Meclis-i Daire-i Belediye
Reîsi : Arazi memuru Fevzi Efendi
A'za : Karantina memuru Hacı Halil Efendi, Mustafa Ağa, Artin Ağa, Banika Ağa
Katib : Abdülhamit Efendi
Muhasip hastanesi ve Memleket Tabib-i: Mosyö Lion
Karantina Memurları:
Müdürü : Haci halil Efendi
Tabib-i : Mosyö Alkardi
Katib-i : Kamil Efendi
Bu bilgiler 1870 yılı salnamesinde yer aldığına göre, Trabzon Belediyesinin, basım tarihinden önce teşekkül etmiş olması gerekir. Bu durumda belediye 1869'da kurulmuş demektir.
VİLAYET SALNAMELERİNE GÖRE BELEDİYE BAŞKANLARI
1. Arazi Memuru Fevzi Efendi 1869/70
2. Hafız Ahmed Efendi 1870/71
3. Hacı Halil Efendi 1871/72
4. Ali Rıza Efendi 1872/73
5. Hacı Derviş Ağa 1873/75
6. Ali Rıza Efendi 1875/76
7. Ali Galib Efendi 1876/77
8. Ali Rıza Efendi 1877/81
9. Arif Efendi 1881/91
10. Rıfat Bey 1891/93
11. Mehmet Paşa-zade Hasan Bey 1893/95
12. Hasan Bey 1895/98
13. Hacı Kadı-zade Hacı Mustafa Efendi 1889/1902
14. Han-zade Ziya Bey 1902/04
Trabzon tarihi için büyük bir kaynak olan ve 1869-1904 yılları arasında 22 sayı çıkan Trabzon Salnamesi 1904 yılından sonra çıkmadığından 1910 yılına kadar olan dönem için sadece tahmin yürütülebiliniyor. Bu yıllarda Trabzon Belediyesi Başkanı olarak da:
15. Belediye Başkanı Nemli-zade Hacı Osman
16. Belediye Başkanı Çulha-zade Şükrü
isimlerini verebiliyoruz. Bu isimlere herhangi bir kaynakta raslamak mümkün olmamıştır. Nemli-zade ve Çulhazade ailelerinin hayattaki yaşlılarından edinilen bilgi ve tahminlere göre bu sonuca varılmıştır.
1910 yılından sonra, 17. Belediye Başkanı Nemli-zade Cemal Bey ile 18. Belediye Başkanı Barutçu-zade Hacı Ahmed Efendi'nin görevde olduğu biliniyorsa da, başlama ve ayrılma tarihleri hakkında kesin bilgi sahibi değiliz. Bu konularda yazılı hiçbir belge ve kayda rastlamak mümkün olmamıştır. Bu arada 1912 yılında Ali Efendi'nin başkanlığından sadece dönemin Valisi Mehmed Ali Ayni hatıralarında söz etmektedir. Rus işgali sırasında belediyenin arşivi tamamen yok edildiği için yazılı bir belge bulmak mümkün olmamaktadır. Bu durumda: 17. Nemli-zade Cemal
18. Barutçu-zade Hacı Ahmet Efendi (1910-1912)
19. Ali Efendi
20. Barutçu-zade Hacı Ahmed Efendi (1913-Nisan 1916)
21. Rum Metropoliti Hırisantos (Nisan 1916-Şubat 1918)
22. Barutçu-zade Hacı Ahmed Efendi (Şubat 1918-1922)
23. Hacı Ali Hafız-zade Hakkı Efendi (1922-1923)
24. Kazaz-zade Hüseyin Efendi (Haziran 1923-1928)
XX. Yüzyıla Girerken
Vilayet, doğuda Rusya, batıda Kastamonu, güneyde Erzurum ve Sivas vilayetleri ile çevriliydi. Trabzon İran transit yolunun liman şehri olma özelliğini herşeye rağmen koruyordu. Biri yerli olmak üzere, sekiz vapur kumpanyası Trabzon limanına çalışıyordu. 1316/1890 yılı Trabzon Salnamesi'ne göre Vilayet merkezinde şu ülkelerin konsoloslukları bulunuyordu: 1.İran, 2.Belçika, 3.Yunan, 4.Rus, 5.İspanya, 6.İtalya, 7.Avusturya-Macaristan, 8.İngiltere, 9.Fransa.
Trabzon ve çevresinde demircilik ileri bir düzeyde yapılıyordu. 1872 yılı Vilayet Salnamesindeki bilgilere göre Avrupa'daki soba ve kasaların benzerleri ancak Trabzon'da yapılabiliyordu. Yörede kuyumculuk ve marangozluk da gelişmişti. Özellikle gümüş üzerine işlemeleri ünlü idi. Şehirde önemli miktarda mum işleyen bir mumhane (şemhane) faaliyette idi.
1890 yılında Kafkasya'da kurulmuş bulunan "Ermeni İhtilal Cem'iyyetleri İttifakı Federasyonu (Taşnaksutyun)" ilk teşkilatlarını İstanbul, Van ve Trabzon'da açmıştı.
8 Ekim 1895'te Trabzon'daki Ermeniler ayaklandı. Gavur Meydanında (Belediye Meydanı) toplanarak harekete geçtiler. Aldığı tedbirlerle kısa zamanda duruma hakim olan Vali Kadir Bey, olayları bastırdı ve elebaşılarını tepeledi.
Vali Kadir Bey 1902 yılında Trabzon'da öldü. Mezarının üzerine Padişah II. Abdülhamid'in gönderdiği 450 lira ile bir türbe yaptırıldı. İmaret Kabristanlığında (Atapark) bulunan türbe, 1936'da yıktırılmıştır.
1902 yılı başında Prens Sebahaddin Bey'in bulunduğu "Teşebbüsat-ı Şahsi ve Adem-i Merkezziyet Cem'iyyeti" Paris'te kurulmuş, İstanbul, İzmir, Alaiye, Şam, Erzurum ve Trabzon'da da şubeler açmıştı. Trabzon şubesini, Sancakbeyzade Mehmed ve Hasan kardeşler ile Nemli-zade Salim Bey kurmuştu.
Meşrutiyetin ilanından sonra 17 Ocak 1909'da toplanan ilk mecliste Trabzon'u temsil eden milletvekilleri şunlardı: Hatip-zade Emin, Müftü İmameddin (ölümü ile yerine Kalcı-zade Mahmud) , Saraç-zade Ali Naki, Nemlizade Mahmud, Matyo Fokidis, Meşrutiyetin ilanından sonra beliren yeni ümitlerle Trabzon'da Ermeni ve Rum azınlıklarının kıpırdanışları da hissedilir hale gelmişti. Bu yıllarda Türk gazetelerinin yanısıra, azınlıkların da çeşitli adlarla gazete-dergi çıkarmaları ilgi çekiciydi.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞLARI SIRASINDA TRABZON
Birinci Dünya Savaşının en ağır darbesini gören illerden biri de Trabzon'dur. Ruslar Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan edip, 1 Kasım 1914'den itibaren doğu hudutunu aşarak Türk topraklarında ilerlemeye başladı. Doğu Karadeniz kıyılarını alıp, Anadolu'yu ele geçirmeyi hedefleyen Rus orduları karşısında, Türkiye 3 Kasım'da Almanya yanında savaşa katıldı ve 14 Kasım'da Cihad-ı Mukaddes ilan etti.
Rus savaş gemilerinin Karadeniz limanların bombardıman etmesi ile de Trabzon ateş çemberi içine düşmüş oldu. Nitekim 17 Kasım 1914'te yirmiüç parçalık bir Rus donanması Trabzon'u bombardıman ederek büyük tahribata ve can kaybına sebep oldu. Bombardımanlar birbirini kovaladı. Trabzon 8 Şubat ve 11 Şubat 1915'te Rus bombardımanı ile büyük ölçüde tahrip oldu, 1000'den fazla insan öldü. Ruslar 23 Ocak 1916'dan itibaren kıyı saldırılarını yoğunlaştırdılar. 17 savaş gemisinin desteklediği bu saldırılar sonunda birliklerimiz geri çekilmek zorunda kaldı. Bu sırada savaş gemimiz Yavuz Trabzon'a geldi. 32 ağır makineli tüfek, bir batarya, dağ topu ve bazı askeri levazımat ile Kafkasya cephesinde kullanılmak üzere iki uçak getirdi.
Trabzon'un İşgali:
İstanbul'dan istediği yardımı alamayan 3. Ordu Komutanı Kamil Paşa, birliklerini Ilıca'ya doğru geri çekince 16 Şubat 1916'da Ruslar Erzurum'u işgal etti. Rus kuvvetleri, donanmanın desteğini de alarak 24 Şubat 1916'da Rize'yi işgal ettiler. Of sınırına dayanan Ruslar karşı Baltacı Deresi'nde yöre halkından oluşan kuvvetlerle askeri birliklerimiz kahramanlıklarla dolu savunma yaptılar. Rus ordusunu 20 gün durdurmayı başaran birliklerimiz, düşmanın denizden ve karadan saldırılarının yoğunlaşması ve bu arada hiçbir yerden destek gelmemesi sonucu geri çekilince, 15 Mart 1916'da Of İlçesi düşman eline geçti. Daha sonra Sürmene işgal edildi ve düşman Trabzon kapılarına dayandı.
18 Nisan 1916'da Trabzon Rumlarından bir heyet, Türklerin 15-16 Nisan şehri boşalttığını işgal kuvvetleri komutanı General Lyhkov'a bildirerek kendisini şehre davet etti. Azınlıkların seviyesiz çılgınlıkları ve karşılama törenleriyle Erzurum Caddesinden Belediye Meydanına giren işgal kuvvetleri şehri teslim aldı. Trabzon'un acı dolu esaret ve muhacirlik günleri başladı. Göç edemeyerek şehirde ve köylerde kalan müslüman halka büyük işkenceler yapıldı. Özellikle yerli Rumlar ve Ermeniler adeta katliama ve yağmalamaya giriştiler. Değerli eşyalar, kültür ve sanat eserleri sandık sandık Rusya'ya götürüldü. Girilmedik ve yağmalamadık yer bırakılmadı.
Trabzon'un Kurtuluşu:
1917'de Rusya'da Bolşevik ihtilali olunca, Rus ordusunda büyük bir panik başladı. Geri çekilmek zorunda kalan Ruslarla, 18 Aralık 1917'de Erzincan Antlaşması yapıldı. Bu antlaşmaya Ermeniler uymayıp, Türkler aleyhinde katliamlara girişince, Ordu Komutanı Vehip Paşa'ya ileri harekat emri verildi. 11 Şubat 1918'de genel hareket emrini alan ordumuz, bir koldan Kafkasya üzerine ilerlerken, diğer koldan Trabzon'lu Albay Hamdi Bey (Pirselimoğlu) komutasındaki 37. Tümen; Giresun'dan 123. alay ile takviye edilerek Trabzon üzerine yola çıktı.
Bölgedeki çeteleri de temizleyerek ilerleyen birliklerimiz 15 Şubat 1918'de Vakfıkebir'i, 18 Şubat 1918'de Akçaabat'ı geri aldı. Birkaç gün içinde çevreyi düşmanlardan temizleyen birliklerimiz 24 Şubat 1918 tarihinde Trabzon'a girdi. Trabzon'un ve Trabzon'lunun 2 yıla yaklaşan esaret ve muhacirlik çilesi sona erdi.
Osmanlı Devleti, Brest-Litovsk Anlaşması ile doğudaki topraklarını istiladan kurtardı.
Ancak Trabzon, kurtuluşun sevincini tadamadı. Zira hicretten dönen halkı harabeye dönen Trabzon'da yoksulluk ve sefalet bekliyordu.
Kurtuluş Savaşı Yıllarında Trabzon
Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı'nda "Müttefik Devletler" yanında savaşa girip yenik düşünce "İtilaf Devletleri" ile "Mondros Ateşkes Antlaşması"nı imzalamak zorunda kalmıştı. Bu anlaşmaya göre, Doğu vilayetleri Ermenilere verilecek, Karadeniz sahillerinde Pontus Devleti kurulacaktı. Ülkenin içine düştüğü bu durum, yurdun her tarafında "Müdafa-i Hukuk" cemiyetlerinin en güçlüsü Trabzon Müdafa-i Hukuk Cemiyeti idi.
Başkanlığını Belediye Reisi Barutçuzade Ahmet Bey'in yaptığı Cemiyet, bu konularda adeta öncülük yaparak, vatanın topyekün savunulması için yoğun çalışmaların içine girmişti. Bu maksatla da önce bir yayın organına sahip olmanın gereğine inanılarak "İstikbal" gazetesi Faik Ahmet Barutçu yönetiminde çıkarılmıştı. İşgalin ağır darbeleri altında bütün müesseseleri zarar gören Trabzon'da, bir gazete basacak çalışır durumda Türk matbaası olmadığı için, çıkarılan gazete bir müddet Mihailidi isimli bir Rum matbaasında basılmış ve daha sonra yeni bir matbaa kurulabilmiştir.
Trabzon'un önderliğini yaptığı mücadele fikri, süratle çevre ile ve ilçelere yayılmıştı. Trabzon'da olup bitenler titizlikle takip ediliyor, bölgenin kalbi adeta Trabzon'da atıyordu.
Cevat Dursunoğlu bu gerçeği söyle anlatıyor:
"Mondros Mütakeresi'nde "Vilayet-i Sitte" adı altında Erzurum, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır, Sivas vilayetlerinin mukadderatı birleştirilmiş. İtilaf Devletleri buralarını Büyük Ermenistan'a vaadetmiş, üstelik Trabzon vilayetini de Pontusçu Rumlara bağışlamıştı. Trabzon'un bu konulardaki hazırlığı ve çalışmaları sonucunda Erzurum Kongresinin yapılması gerçekleşmiştir. Çalışmalar Kurtuluş Savaşı boyunca devam ve zaferin kazanılmasında Trabzon'un ve Trabzon'luların çok büyük payı olmuştur.
Bu vilayetlerden Trabzon zaten kendi teşkilatını yapmış ve çok kuvvetli çalışmağa başlamış olduğu gibi, bizi de teşvik ediyordu. Bu karanlıklar içinde bazı aydın noktalar eksik değildi. Trabzon'da çıkan "İstikbal Gazetesi" nde Faik Ahmed Barutçu, bu bölgede türeyen Pontusçularla yiğitçe doğüşüyor. Muhaza-i Hukuk Cemiyeti, Karadeniz sahillerinde fikirleri bir araya topluyor ve tesir alanını hergün biraz daha genişletiyordu". (Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadele'de Erzurum, Ankara 1946)
Trabzon'un bu konulardaki hazırlığı ve çalışmaları sonucunda Erzurum Kongresinin yapılması gerçekleşmiştir. Çalışmalar Kurtuluş Savaşı boyunca devam etmiş ve zaferin kazanılmasında Trabzon'un ve Trabzon'luların payı çok büyük olmuştur.
TRABZON İLİNİN COĞRAFİ KONUMU, TABİİ ÖZELLİKLERİ VE ŞEHRİN KURULUŞU
Trabzon, Doğu Anadolu'nun kuzeydoğusunda, Karadenizin tabii bir limanının kıyısında, Asya ve Ortadoğu transit yolunun başında kurulmuş bir şehirdir. 41 derece kuzey enleminde ve 39 derece 43' doğu boylamında bulunur.
Yüzölçümü 4685 km2 olan Trabzon ili doğuda Rize, güneydoğuda Bayburt, güneyde Gümüşhane, batıda Giresun illeri, kuzeyde Karadeniz ile çevrilidir.
1990'da nüfus açısından Karadeniz Bölgesinin 4., ama nüfus yoğunluğu en yüksek ili idi. Aynı yıl Türkiye'de Km2'ye 73 kişi düşerken, Trabzon ilinde 170 kişi düşüyordu.
DOĞAL YAPI
Ülkenin, yüzölçümü oldukça küçük illerden biri olan Trabzon, akarsu vadileri ile derin biçimde yarılmış dağlık ve engebeli alanlardan oluşur. Doğu Karadeniz sıradağlarına bağlı kıyı dağlarının yüksek kesimlerinden Karadeniz kıyısına kadar uzanan Trabzon ilinin doğal bitki örtüsü, doğu ve batı da komşusu olan iller gibi çok zengindir. Kıyıdan hemen yer yer duvarı andıran biçimde yükselen, doğu-batı doğrultusundaki bu dağlar, güneye gidildikçe yumuşak bir eğimle daha da yükseldikten sonra, il sınırları başında Çoruh ve Harşit yarma vadilerine doğru oldukça dik yamaçlarla alçalır.
Trabzon ilinin güney kesimini doğu-batı doğrultusunda uzanan Haldızen, Soğanlı, Trabzon ve Zigana dağları engebelendirir. Yer yer 3 bin metreyi aşan bu dağların yüksek kesimleri doğal sınırı oluşturur. İlin en yüksek noktaları güneydoğudaki Haldızen dağında 3193 metreye erişen Karakaya Tepesi ile güneydeki Çakır Göl dağının doruğudur. (Dere boyunun tepesinde 3082 m.) Kuzeye bakan kesimleri bol yağış alan bu dağlar kızıl ağaç, gürgen, kestane, kayın, köknar ve ladinden oluşan yoğun bir orman örtüsü ile kaplıdır. Güneye bakan yamaçlarında ise sarıçam ormanları vardır. Ormanın üst sınırının geçtiği 2000-2100 metre yükseklikten sonra rastlanan alp tipi çayırlarla kaplı yaylalar (Sultan Murat, Madur, Cami Boğazı, Kişit, Hoca Mezarı, Çernik, Paparza, Karadağ, Beypınarı, Haçka gibi) sayfiye olarak ve hayvancılık açısından önem taşır.
İl topraklarından kaynaklanan suların tümü Karadeniz'e dökülür. Bu suları toplayan akarsulardan başlıcaları Solaklı Çayı, Baltacı, Karadere, Değirmendere, Foldere, Yanbolu ve Kale dereleridir. Fazla yağış, gevşek ve kaygan arazi yapısı ve akarsuların derin biçimde yardığı bazı dik yamaçlardaki cılız bitki örtüsü ilin çeşitli yörelerinde zaman zaman can ve mal kaybına yol açan sel ve heyelanlara neden olur. Sera gölünün ortaya çıkmasına yol açan heyelan, 1988'de Maçka ilçesinin Çatak köyünde 64 kişinin hayatını yitirmesiyle sonuçlanan heyelan, 19-20 Haziran 1990'da ilde 4 kişinin de kaybolup, 39 kişinin vefat ettiği sel bu doğa olaylarının en önemli örneklerindedir.
Trabzon ilindeki başlıca göller, Çakır Göl dağındaki Buzyalağı Gölü ile Sera Gölü ve Uzungöl adlı heyelan gölleridir.
Fazla girintili çıkıntılı olmayan Karadeniz kıyısında akarsuların taşıdığı alüvyonların yığılmasıyla küçük düzlükler oluşmuştur. Doğal plajlara da rastlanan bu kıyıdaki başlıca çıkıntı, Akçaabat ile Vakfıkebir arasında ilin en kuzey noktasını oluşturan ve Fener Burnu adıyla da bilinen Yoroz Burnudur. Kuzeybatı rüzgarlarına (Karayel) kapalı Akçaabat koyu ise doğal liman özelliği taşır.
Trabzon topraklarının %30'u dağlık %60'ı kıyıdan içeriye doğru gittikçe yükselen ve ortalama 25-30 metre arası değişen bir eğim gösteren alanlar biçimindedir. Ancak %10'u düzlük olan il toprakları genellikle engebelidir.
Trabzon'da yumuşak bir deniz iklimi hakimdir. En sıcak ay ortalaması 23 derece (Ağustos) , en soğuk ay ortalaması 7 derece (Şubat) . Ortalama yağış miktarı metrekareye 830 mm3'dür.
ŞEHRİN KURULUŞU
Trabzon , Karadeniz kıyılarının en eski ve en büyük şehridir. Bu şehrin kuruluşu ve önemi iki tabii sebebe bağlanır.
Birinci sebep: Bu bölgede kıyı ile iç bölge arasında bağlantı yolları pek azdır. Arkadaki Harşit ve Çoruh vadilerine ulaşabilmek için 3000 m yükseklikleri aşmak gerekir. Hiçbir yerde bu dağ silsilesini yarmış, tabii yol olabilecek geniş bir vadi yoktur. Bu geçit vermez dağların aşılabilen en elverişli noktası eskiden olduğu gibi bu gün de Zigana Geçididir. Bu geçitten iç bölgeye ulaşan yol Trabzon'un bulunduğu yerden başlamaktadır. Bu yol, limanın güneyindeki Değirmendere vadisinden itibaren 30 km kadar hafif bir yükselişle Zigana Dağlarının yamaçlarını boylar. 66 km sonra bu dağ silsilesinin 465 m yüksekliğindeki biricik geçidine ulaşır. Buradan Harşit vadisine inilir. Bu vadiden de Orta Anadolu yaylalarına varılır.
Doğu Karadeniz bölgesinin içle bağlantısını temin eden en müsait ve en büyük yol başının bulunduğu yer olması Trabzon şehrinin burada kuruluşunun birinci sebebini teşkil eder.
İkinci Sebep: Batı rüzgarlarına karşı Yoroz Burnu ve Güzel Hisar kaya çıkıntısı ile az çok korunmuş, Boztepe dik eteğine doğru sokulmuş koyun küçük gemilere sığınak teşkil edebilecek tabii bir liman olması ile şehrin kurulması ve gelişmesine müsait bir arazinin bulunması Trabzon Şehrinin kuruluş yerinin seçiminde ikinci sebep sayılır.
ŞEHRİN KURULDUĞU YER
Şehrin üzerinde yer aldığı sırt, deniz kıyısına dik yarlarla inen Değirmendere, Kuzgundere (Tabakhane Deresi) ve Zağanos Deresi gibi vadilerle kesintiye uğrar ve kıyıdan itibaren 6-18, 15-20, 110-120 m yüksekliklerinde bir takım basamaklara ayrılır. Daha geride, şehrin 3 km. güneydoğusunda Trabzon'un yaslandığı dik yamaçlı ve düz sırtlı Boztepe Tepesi yer alır. Boztepe'nin daha batısında Soğuksu Tepesi yer alır. Trabzon Şehri yükseklikleri 200 m'yi geçen bu tepelerin kuzey eteklerinde, yamaç meyillerinin biraz hafiflediği kesimlerden başlayarak, bir amfiteatr gibi alçak yarların üstüne kadar mahallelerini yayar. Liman kesimi dışında Şehrin ana kitlesi yarlar üstünde kalır ve denizle doğrudan doğruya temasa gelmez.
Sözü edilen sırt üzerinde elverişli bir yerleşme zemini bulunmuş ve dik yamaçlı vadiler arasındaki saha kolaylıkla tahkim edilebildiği gibi, şehrin doğu ucunda da karayele karşı bir dereceye kadar koruyucu bir iskele oluşmuştur.
Tabakhane ve Köprüsü
Trabzon morfolojisi üzerine önemli bir makale neşreden Prof.Dr.Ahmet ARDEL, Trabzon civarının genellikle bir yayla olduğunu, güney-kuzey doğrultusunda akan dereler tarafından oldukça parçalandığını belirttikten sonra morfolojik yönden Trabzon'u üçe ayırır :
1- Değirmendere deltası bir tarafa bırakılırsa geri kalan kısmı koyu renkte nefelinli andezit tüflerinden teşekkül eden sahil bölgesi. Zağnos, Kuzgundere, Değirmendere bu bölgede önemli gedikler meydana getirmişlerdir.
2- Kıyının arkasında birbirinden dikliklerle ayrılmış denize doğru hafifçe eğik yüzeyler arz eden taraçalar bölgesi... Trabzon Şehri bu taraçalar üzerinde kurulmuştur.
3- Ortalama yükseltisi 200-250 m arasında olan tepeler bölgesi (Boztepe, Telsiz tepe, Soğuksu ve Zafanoz sırtları). Kısmen düz ve kısmen de dalgalı durumda olan bu tepeler yer yer çıplak ve yer yer ağaçlarla kaplıdır. (Prof.Dr.ARDEL, Ahmet-Trabzon ve Civarının Morfolojisi üzerine Gözlemler, Türk Coğrafya Dergisi, 1. yıl 1.Sayıdan ayrı basım, Ankara-1943)
TRABZON'UN COĞRAFYASI
Trabzon ili: Doğu Karadeniz Bölgesi'nde 40-33 ve 41 07 Kuzey enlemleri ile 39 07 ve 40-30 Doğu boylamları arasında kalan 4.685 km2'lik yüzölçümü ülke topraklarını % 6'sını kaplamaktadır.
Güneyinde Gümüşhane, Batısında Giresun, Doğusunda Rize ile çevrili olan Trabzon, Kuzeyinde de Karadeniz ile kıyıdır. Yüzölçümü 4.685 km2'dir. Nüfusu 1997 sayımına göre 858.687 olup, kilometrekare başına yaklaşık olarak 180 kişi düşmektedir. Bu oran kıyılardan içeri doğru gidildikçe azalır. Yerleşim yoğunluğunu daha ziyade sahil kesimlerinde görülmektedir. Deniz seviyesinden başlayarak güneye doğru artan yükseklik bölgede 3.000 metreyi bulur (Haldizen Dağı 3.325 m). yüksek kesimlerde genellikle dağlar tepeler ve yaylalar yer almaktadır.
Genel itibariyle yayla vasfında olan Trabzon ili, Çoruh Vadisi ile Melet Çayı arasında sahile paralel uzanan dağlardan teşekkül eden takriben 325 km uzunluğundaki çok engebeli platformun kuzey kısmını kaplar. Bu platform güneyde Çoruh, Kelkit Vadisi tarafından kesilmiştir. Bu doğal sınırları içerisinde Doğu Anadolu ile Karadeniz kıyılarını birbirine bağlayan 2.000 m rakımlı Zigana Geçidi meşhurdur. Bu geçidi takiben Harşit ve Çoruh vadisi ile Kop Geçidi, bölgeyi Erzurum ve İran'a bağlar.
Trabzon ili: Doğu Karadeniz Bölgesi'nde 40-33 ve 41 07 Kuzey enlemleri ile 39 07 ve 40-30 Doğu boylamları arasında kalan 4.685 km2'lik yüzölçümü ülke topraklarını % 6'sını kaplamaktadır.
Güneyinde Gümüşhane, Batısında Giresun, Doğusunda Rize ile çevrili olan Trabzon, Kuzeyinde de Karadeniz ile kıyıdır. Yüzölçümü 4.685 km2'dir. Nüfusu 1997 sayımına göre 858.687 olup, kilometrekare başına yaklaşık olarak 180 kişi düşmektedir. Bu oran kıyılardan içeri doğru gidildikçe azalır. Yerleşim yoğunluğunu daha ziyade sahil kesimlerinde görülmektedir. Deniz seviyesinden başlayarak güneye doğru artan yükseklik bölgede 3.000 metreyi bulur (Haldizen Dağı 3.325 m). yüksek kesimlerde genellikle dağlar tepeler ve yaylalar yer almaktadır.
Genel itibariyle yayla vasfında olan Trabzon ili, Çoruh Vadisi ile Melet Çayı arasında sahile paralel uzanan dağlardan teşekkül eden takriben 325 km uzunluğundaki çok engebeli platformun kuzey kısmını kaplar. Bu platform güneyde Çoruh, Kelkit Vadisi tarafından kesilmiştir. Bu doğal sınırları içerisinde Doğu Anadolu ile Karadeniz kıyılarını birbirine bağlayan 2.000 m rakımlı Zigana Geçidi meşhurdur. Bu geçidi takiben Harşit ve Çoruh vadisi ile Kop Geçidi, bölgeyi Erzurum ve İran'a bağlar.
Trabzon, Doğu Karadeniz Bölgesi'nin orta kesiminde denizden tatlı bir meyille yükselen parçalı bir kıyı üzerinde kurulmuştur. Şehrin kurulduğu alan Değirmendere'den Fatih mahallesine kadar uzanmakta iken bugün Çimenli ve Beşirli Mahallesini de kapsamaktadır. İlk tarihi doku Kuzgundere ile İmaret dereleri arasında yer almaktadır.
Trabzon ve çevresi genel olarak kapalı bir kıyı şeridi oluşturmaktadır. Şehrin güneyindeki Soğanlı, Zigana dağ dizisi doğal bir sınır teşkil etmekte, doğusunu da Kafkas Dağları kaplamaktadır. Yüksek dağ eteklerinden doğan akarsular birbirine paralel vadiler içinden akarak denize ulaşmaktadır. Dağlarla çevrili bir kıyı kuşağı dört mevsim ılıman ve çok yağmurlu bir iklime sahiptir. Buna rağmen yağış oranı çevre ilçelere göre merkezde daha düşüktür. İklimden dolayı şehir ve çevresinde zengin bir bitki örtüsü vardır.
Trabzon ilk çağlardan beri bölgenin yegane ticaret merkezi olmuştur. Çin'den gelen İpek Yolu Erzurum, Bayburt, Gümüşhane üzerinden Trabzon limanına ulaşıyordu. Şehrin ekonomisi ticaret, tarım balıkçılık ve el sanatlarına dayanıyordu. Günümüzde ise bunların yanı sıra tütün, mısır, fındık ve çay tarımı yapılmaktadır. Keten dokumalar, kuyumculuk, bakırcılık gibi geleneksel el sanatları da hala canlılığını korumaktadır.
Trabzon ve çevresi genel olarak kapalı bir kıyı şeridi oluşturmaktadır. Şehrin güneyindeki Soğanlı, Zigana dağ dizisi doğal bir sınır teşkil etmekte, doğusunu da Kafkas Dağları kaplamaktadır. Yüksek dağ eteklerinden doğan akarsular birbirine paralel vadiler içinden akarak denize ulaşmaktadır. Dağlarla çevrili bir kıyı kuşağı dört mevsim ılıman ve çok yağmurlu bir iklime sahiptir. Buna rağmen yağış oranı çevre ilçelere göre merkezde daha düşüktür. İklimden dolayı şehir ve çevresinde zengin bir bitki örtüsü vardır.
Trabzon ilk çağlardan beri bölgenin yegane ticaret merkezi olmuştur. Çin'den gelen İpek Yolu Erzurum, Bayburt, Gümüşhane üzerinden Trabzon limanına ulaşıyordu. Şehrin ekonomisi ticaret, tarım balıkçılık ve el sanatlarına dayanıyordu. Günümüzde ise bunların yanı sıra tütün, mısır, fındık ve çay tarımı yapılmaktadır. Keten dokumalar, kuyumculuk, bakırcılık gibi geleneksel el sanatları da hala canlılığını korumaktadır.
FINDIK ÇEŞİTLERİ
TÜRKİYEDE YETİŞEN ÖNEMLİ FINDIK ÇEŞİTLERİ
Ülkemizde yetiştirilen fındık çeşitleri meyve şekil ve özelliklerine göre üç grupta toplanır.
a.Tombul Fındık: Ülkemizde yetişen en önemli fındık çeşididir.Daha ziyade Giresun ilinde yaygın olarak yetiştirilmektedir. Meyve kalitesinin çok iyi olması uluslar arası pazarlarda kolayca tutunmasını sağlamış ve Türk fındığı dünya ülkelerince aranır duruma gelmiştir. Periyodisite özelliği gösteren tombul fındık çeşidi iyi ve bakımlı bahçe koşullarında her yıl düzenli ve oldukça yüksek verim vermektedir. Olgun, meyvesi dolgun ve muntazam şekillidir. Tabla kısmına doğru genişlemekte, uca doğru muntazaman daralarak sivri bir uç ile nihayetlenmektedir. Meyvenin üzeri bariz olukludur. Ortalama uzunluğu 17.58 mm. ve genişliği 17.04 mm. olan tombul fındığın randımanı %50-52'dir. Kabuk açık,parlak, kahverengi,uçtan itibaren yarısına kadar kirli beyaz havlı olup ortalama kabuk kalınlığı 1.10 mm. ve kolay kırılmaktadır. Tablası geniş, yayvan,ortası kabarık, meyve bu kısım üzerinde bir tarafa meyilli olarak durabilmektedir. İç meyve zarı (testa) açık kahverengi, parlak,pürüzsüz,ince,ete yapışık ve üzeri hafif damarlıdır.Depolama ve taşımada önemli olan iç meyve zarları kolay soyulmakta ve beyazlatılmaya elverişlidir. İç meyve kabuk şekline uyum sağlamış, meyve eti beyaz,parlak ve gevrek olup göbek boşluğu küçük, yağ oranı %69-72'dir. Yağ oranının yüksek olması iç'in mekaniksel basınca dayanıklılığını azaltmakta ve kolay bozulmaya neden olmaktadır.Bu yüzden kırma, ambalajlama, depolama ve taşımada itinalı olmayı gerektirmektedir. 670 - 730 adet kabuklu fındığı 1kg. gelen bu çeşidin zurufları meyve boyunun 2,5 katı büyüklükte ve çoğunlukla 3 ve 4'lü çotanak oluşturmaktadır.
b. Palaz Fındık: Lezzet ve kalitesi orta olan bu fındık çeşidi daha ziyade Ordu ilinde yaygın olarak yetiştirilmektedir. Tombul fındıktan oldukça iri olan meyvesi dolgun, yuvarlak ve basık,tabla kısmı geniş, uç kısmı ise havlıdır.Ortalama 16.01 mm. uzunluk ve 19.26 mm. genişlikte olan meyvelerinin kabuğu donuk kahverenktedir. Kabuk kalınlığı ortalama 1.66 mm. ve kolay kırılır. İç meyvenin üzerinde kahverenkli, ince ve ete yapışık zar bulunmaktadır. Meyvesi beyaz ve göbek boşluğu nispeten büyüktür. 600 - 650 adet kabuklu fındık 1kg. gelmekte ve randımanı %49-51,yağ oranı 64-68'dir. Kökleri yüzlek ve daha çok yanlara gelişme gösterdiğinden toprak derinliği az, killi, kumlu ve çakıllı topraklarda dahi yetişebilmektedir. İlkbaharda diğer fındık çeşitlerinden daha önce uyandığından dondan daha fazla zarar görmekte ve meyveleri daha çok haşere zararına uğramaktadır. Genellikle 2 ve 4'lü çotanak oluşturan bu fındık çeşidinin zurufları meyve boyunun 1,5 katı büyüklüktedir.
c. Foşa Fındığı: Daha çok Trabzon yöresinde yetiştirilen iri ve gösterişli bir fındık çeşididir. Kabuğu kırmızımtırak -kahverengte, ortalama 1.20 mm. kalınlıkta ve orta derecede serttir. Ortalama 17.87 mm. genişlikte kabuklu meyveye sahiptir. İç meyve zarları koyu kiremit, kahverengi, üzeri kaba damarlı, kalınca, meyve etine yapışık, içi fildişi renkte, sertçe ve göbek boşluğu büyük olan iç, meyve kabuğunu iyice doldurmuştur. İç randımanı %50-53 ve yağ oranı % 66.69'dur. Tabla kısmı darca olan bu çeşidin 475-550 adet kabuklu meyvesi 1kg. gelmektedir. Genellikle 2'li çotanak oluşturmakta ve zurufları meyve boyunun 2 katı büyüklüktedir.
d. Çakıldak Fındık: Ordu ilinde yaygın olarak yetiştirilen bu fındık çeşidi Batı Karadeniz bölgesinde Delisava adı ile tanınmakta ve geniş ölçüde üretimi yapılmaktadır. Diğer fındık çeşitlerimizden çok daha geç uyandığından ilkbaharın geç donlarından az zarar görmekte, her türlü iklim ve toprak koşullarına kolay uyabilmekte olan bu çeşidin verimi çok yüksektir. Oldukça iri ve nispeten uzunca olan meyvelerin lezzet ve kalitesi iyi değildir. Meyve kabuğu açık kahverenkli, 1.2 mm. kalınlıkta ve kolay kırılmaktadır. Tabla kısmı geniş, düz ve dışa nispeten bombe yapmıştır. İç meyve kabuk içerisini iyice doldurmuştur. Meyve etine yapışık, damarlı ve kalınca zarları bulunmaktadır. Meyve eti fildişi renkte, gevrek ve göbek boşluğu orta derecede büyüktür. Kabuklu meyve ortalama 18.41 mm. uzunluk ve 17,76 mm. genişliktedir. 580-610 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Randımanı %52-54 ve yağ oranı %58-63'dür. Genellikle 4'lü çotanak oluşturmakta ve zurufları meyve boyunun 1,5 katı büyüklüktedir.
e. Kalınkara Fındığı: Diğer fındık çeşitlerinin zor yetiştiği zayıf topraklarda dahi kolayca kolayca yetiştirilen bu fındık çeşidine fındık bahçeleri içersinde sık rastlanmakta ve ömrü azdır. Kabuğu mat, kirli kahverengi olup uç kısmı boz renkli ve hav tabası ile kaplıdır. Meyvesi yuvarlak, tabla kısmının ortası kabarık ve bu kısım üzerinde meyve meyilli bir şekilde durabilmektedir. İç meyve üzerinde meyve etine yapışık, kalın pürüzlü ve koyu kahverenkli zar bulunmaktadır. Meyve eti donuk beyaz renkte ve gevrek olup göbek boşluğu büyük olduğu için çabuk bozulur. İç meyve randımanı %48-49 ve yağ oranı %59-64'dür. Kabuğu ortalama 1.3 mm. kalınlıkta olan bu fındık çeşidinin kabuklu meyvesi 19.27 mm. uzunluk ve 19.03 genişliktedir. 450-525 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Zurufları gösterişli ve meyve boyunun iki katı büyüklükte olup çotanaklarındaki meyve sayısı genellikle 3'lüdür. İç meyvenin %30-44'ü ikiz olmakta ve istenmeyen bu özellik ticari değerini düşürmektedir.
f. Kargalak Fındık: Trabzon ve Hopa dolaylarında kısmen yetiştirilen çok iri bir fındık çeşididir. Kabuğu kalın ve iç doldurması zayıf olduğundan yetiştiriciliği yapılmamakta, fındık bahçeleri içersinde az da olsa rastlanılmaktadır. Kabuklu meyve tabla ve uçtan basık, ortalama 18.58 mm. uzunlukta ve 23.75 mm. genişliktedir. Kabuğu oldukça kalın ve sert ortalama 1.33 mm. kalınlıktadır. İç meyve üzerinde oldukça, kalın, kahverenkli zar bulunmaktadır. Meyve eti beyaz, gevrek, göbek boşluğu büyük ve kolay bozulmaktadır. İç meyve randımanı %46-58 ve yağ oranı %57-63'dür. 340-370adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Çoğunlukla 2'li ve 4'lü çotanak oluşturan by fındık çeşidinin zurufları meyve boyunun 1,5 katı büyüklükte ve uç kısmı sık parçalıdır.
g. Uzunmusa Fındığı: Daha çok Ordu yöresinde yetiştirilme alanı bulunan bu fındık çeşidi iri, dolgun, ince kabuklu, oldukça verimli ve kalitelidir. Meyve kabuğu kırmızımtırak kahverenkli ortalama 0.99 mm. kalınlıkta ve tabla dışa çıkıntı yapmıştır. Kabuklu meyve ortalama 18.85 mm. uzunluk ve 17.52 mm. genişliktedir. İç meyve kabuğunu iyice doldurmaktadır.İç meyvenin üzerinde ete yapışık,ince,parlak ve pürüzsüz zar bulunmaktadır. Beyazlatılmaya elverişli olan iç meyvenin eti beyaz, gevrek, lezzetli ve göbek boşluğu küçüktür. Randımanı %54-56 ve yağ oranı %64-68'dir. 620-670 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Zurufları kısa ve meyve boyunun 1-1,5 katı büyüklükte olup uçları sık parçalıdır.Genellikle 4 ve 5'li çotanak oluşturmaktadır.
h. Mincane Fındığı: Tombul fındık çeşidine çok benzeyen mincanenin üzerinde koyu kırmızı çizgiler bulunmaktadır. Daha ziyade Trabzon yöresinde yetiştirilmektedir. Verimi düşük ve periyodisite göstermektedir. Kabuğu açık kahverenkli ve tablası nispeten dışa çıkıntı yapmıştır. Kabuk kalınlığı ortalama 1.2 mm. ve kırılması kolaydır. Kabuklu meyve ortalama 18.96 mm. uzunluk ve 17.50 mm. genişliktedir. Randımanı %48-50 ve yağ oranı %59-65'dir. İç meyve zarı açık renkli, ince, meyve eti beyaz, gevrek ve göbek boşluğu nispeten büyükçedir. 730-760 adet kabuklu meyve 1kg. gelmektedir. Zuruf meyve boyunun 1,5-2 katı büyüklüktedir. Çoğunlukla 4'lü çotanak oluşturmaktadır.
ı. Cavcava Fındığı: Yetiştirilme alanı çok az bulunan bu fındık çeşidinin kabuğu kahverenkli, ortalama 0.9-1 mm.kalınlıktadır. Tablası dışa çıkıntılı olan bu fındık çeşidinin kabuklu meyvesi ortalama 18.46 mm. uzunluk ve 17.33 mm.genişliktedir. İç meyve üzerinde kalınca ve kahverenkli zar bulunmaktadır. Meyve eti fildişi renkte ve göbek boşluğu büyükçedir. Randımanı % 52-54 ve yağ oranı %63-66'dır. 700-780 adet kabuklu fındığı 1kg. gelmektedir. Zurfları meyve boyunun 2 katı büyüklükte ve çoğunlukla 3 ve 4'lü çotanak oluşturmaktadır.
i. Kan Fındığı: Çok lezzetli olan bu fındık çeşidinin kabuğu koyu kırmızı - kahverenktedir. Nispeten Trabzon yöresindeki fındık bahçelerinde yer yer rastlanılmaktadır. Tabla düz uca doğru muntazam olarak daralmakta ve sivri bir uç ile nihayetlenmektedir. Kabuk kalınlığı ortalama 0.9 mm.' dir. Kabuklu meyve 18.29 mm. uzunluk ve 17.32 mm. genişliktedir. İç meyve üzerinde ete yapışık ve kırmızı, oldukça kalın zar bulunmaktadır. Meyve eti fildişi renkte, gevrek ve göbek boşluğu ortadır. Randımanı %52-54 ve yağ oranı % 66-69'dur. 680-715 adet kabuklu meyve 1kg. gelmektedir. Zurufları boru şeklinde, koyu kırmızı renkli ve meyve boyunun iki katı büyüklüktedir. Çotanakta meyve sayısı çoğunlukla 3'lü ve 4'lüdür.
Sivri Gruba Giren Fındık Çeşitleri:
a. Sivri Fındık: Hemen hemen fındık üretilen bütün yörelerde bu fındık çeşidine rastlanılmaktadır. Olgun meyve iki yandan basıkca, uzun ve sivridir. Meyve kabuğu parlak, açık kahverenkli, uç kısmı nispeten kirli beyaz renkte havlı ortalama 1.05 mm. kalınlıkta ve kolay kırılır. Tablası dışa çıkıntı yapmış ve meyve bu kısım üzerinde dik duramaz. Kabuklu meyve ortalama 20.71 mm. uzunluk ve 14.88 mm. genişliktedir. İç meyve üzerinde bulunan zar ince, ete yapışık, açık parlak kahverenkli ve üzeri damarlıdır. Meyve eti fildişi renkte olup tatlı ve gevrektir. Göbek boşluğu nispeten iridir. Randımanı % 49-50 ve yağ oranı % 65-68'dir. 580-650 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Zuruf uzunluğu meyve boyunun 1,5-2 katı büyüklükte ve çoğunlukla 3'lü çotanak oluşturmaktadır.
b. İncekara Fındığı: Diğer fındık çeşitlerinin üretildiği fındık bahçelerinde yer yer rastlanılmakta olan bu çeşit zayıf toprak- larda dahi kolaylıkla yetiştirilebilmektedir. Tabla kısmı küçük ve dışa kabarıktır. Meyvenin uç kısmında hav tabakası geniş bir yer işgal etmektedir. Kabuğu mat ve koyu kahverenklidir.Meyvesi iri ve sivridir. Kabuk kalınlığı ince ve 0.96 mm. kalınlıktadır. Kabuğu kolay kırılan bu çeşidin kabuklu meyvesi 21.19 mm. uzunluk ve 17.47 mm. genişliktedir. İç meyve kabuk şekline uyum sağlamış, meyve etine yapışık, kalınca ve kahverengi zar bulunmaktadır. Meyve eti gevrek, fildişi renkte ve göbek boşluğu büyüktür. Randımanı %50-52 ve yağ oranı %68-70 ile tombul fındıktan sonra en fazla yağ oranına sahip olan fındık çeşididir. 590-670 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Zurufları meyve boyunun iki katı büyüklükte olan incekara fındığı çoğunlukla 4 ve 5'li çotanak oluşturmaktadır. Bu fındık çeşidinin ikiz fındık oluşturması fazla olup arzu edilmeyen bu özellik ticari değerini düşürmektedir.
c. Acı Fındık: Verim ve kalitesi düşük olan bu fındık çeşidinin meyvesi yaş iken acıdır. Kabuğu girintili çıkıntılı olan bu fındık çeşidi, sivri fındıktan iri yassı ve daha enlidir. Kabuk açık kahverenkli ve ortalama kalınlığı 1 mm.'dir. Kabuklu meyve ortalama 18.68 mm. uzunluk ve 16.63 mm. genişliktedir. İç meyve üzerinde açık kahverenkli ve kalınca zar bulunmaktadır. Meyve eti kirli beyaz, orta büyüklükte göbek boşluğu bulunmaktadır. Randımanı %50-52 ve yağ oranı %63-65'dir. 630-690 adet kabuklu fındığı 1kg. gelmektedir. Zurufları meyve boyunun iki katı büyüklükte ve çoğunlukla 3'lü ve 4'lü çotanak oluşturmaktadır.
d. Kuş Fındığı: Sivri fındığa çok benzeyen bu fındık çeşidinin tablası düz ve kabuğu ince olup kuşlar tarafından kolay kırıldığı için bu adı almış ve verimi oldukça düşüktür. Kabuğu parlak kahverengi,ortalama 1.1 mm. kalınlıkta, meyve ise 19.08 mm. uzunluk ve 16.28 mm. genişliktedir. Meyvenin uç kısımlarında kirli beyaz hav tabakası bulunmaktadır. İç meyve üzerindeki zar ince ve açık kahverenkte olup göbek boşluğu büyüktür. Randımanı % 49-51 ve yağ oranı %56-61' dir. 570 - 640 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Çotanaktaki meyve sayısı genellikle 3'lü olan kuş fındığının zurufları meyve boyunun iki katı büyüklüktedir.
Meydanlarda ve kapalı yerlerde davul-zurna, kemençe ve kaval.
Acaabat – Horon. Erkek, Kadın.
Akçaabat sıgsara – Horon, Erkek, Kadın.
Arttırma horonu – Horon, Erkek.
Aşağa alma – Erkek. Toplu.
Atlama horanı, Atlama horonu - (Of) Horon, Kadın, Erkek.
Bıçak oyunu – Erkek, Çift.
Çaykara Sallaması – Erkek, Kadın, Toplu
Çoruk horonu – Şarkılı, Erkek, Kadın, Toplu.
Dolayı horan – (Maçka) Horon. Kadın. Toplu
Giresun Karşılaması – Karşılama. Kadın, Çift-Toplu.
Haçka Havası -
Horom, Horon – (Of) Horon. Erkek.
Kadırga Horonu – Erkek. Toplu
Kama oyunu – Erkek. Çift-Toplu.
Karakoncolos Oyunu – Kadın-Erkek, Toplu.
Kız horonu – Horon. Kadın.
Kozangel (Hozan Gel) – Erkek. Toplu
Körçek – Kadın. Erkek-Çift
Laz horonu – Horon. Erkek.
Maçka düz horonu, Maçka havası – Horon. Erkek.
Maçka horonu – Horon. Erkek.
Millet – Horon. Erkek.
Milli horon – (Sürmene)- Horon. Erkek.
Pıçak oyunu – (Bak. Bıçak oyunu)
Rize horonu – Horon. Erkek.
Sallama, Sallama Horonu – (Of)-Horon. Erkek.
Sara – (Of)
Sera atlama –
Sıgsara, Sıksara, Sıksaray – Horon. Erkek.
Sis dağı – Horon. Erkek.
Siya Sıya, Parmak Ucu, Domdurma – Erkek. Toplu.
Stasta – (Of)
Sürmene Sallaması – Erkek. Kadın. Toplu.
Sürmene Karşılaması – Kadın. Erkek.
Tatyan –
Temirağa, Temurağa, Tomürağa, Timurağa – Horon. Erkek.
Tersayak – Horon. Erkek.
Tik horon – Horon. Erkek.
Tonya horonu – Horon. Erkek.
Trabzon sıksarası – Horon. Erkek.
Üçayak – Horon. Erkek.
Vakfıkebir – Horon. Erkek.
Vaybeni Oyunu – Erkek. Kadın. Toplu
Yarım Kırma, Yarım Kesme – (Araklı) Erkek. Kadın. Toplu.
Yisera havası –
Yüksek -
Yapılışı: Lahanalar önce yıkanıp temizlenir. Daha sonra elle bükülerek doğranır, fasülye ile beraber veya ayrı ayrı haşlanır ve süzlür. Lahana kaynatılıp süzülmezse tadı acı olur. Kazana su koyarak bütün malzeme buna ilave edilir. Tuzu biberi konur, yarım saat pişirilir.
Yapılışı: Taze hamsi başları kesilerek temizlenir ve tuzlanır. Bir oluklu kiremit alınarak üzerine kumar yaprağı veya lahana yaprağı serilir. Temizlenmiş hamsi yaprağm üzerine dizilir, üzeri aynı tür yaprakla örtülür ve en üstte bir oluklu kiremit daha konarak ocağa veya ateşe sürülür ve üzerine közler çekilerek pişirilir. Kiremit yerine pleki de kullanılabilir. Kiremite dizilen hamsiler plekiye dizilir, üzeri sacla örtülerek üzerine ateş yakilır ve pişirilir.
Yapılışı: Tuzlu hamsi akşamdan suya konarak tuzu alınır. Kılçığı temizlenek ince ince doğranır. Bayat ekmek hamsilerin üzerine ovulur. Karabiber, yumurta tuz konarak maydanozla birlikte iyice karıştırılıp yoğrulur. Ceviz büyüklüğüne getirilerek tavada kızartılır.
Hoşmer, muhlama gibi yenir ve yerken yağ tavada göllenir.
Sıcak ekmek bulunmadığı zamanlarda soğuk ekmek bir tavanm içine ufaltilıp yağı ve mincisi konur. Sonra hafif ateşte ısıtılarak yağın ekmeğe nufuz etmesi sağlanır. Böylece leziz ve besleyici bir yiyecek elde edilmiş olur.
Bu yemek zenginleş tirilerek de yapılabilir. Bu takdirde yemeğe bir buçuk bardak taze mısır, bir çay bardağı bulgur, bir çay bardağı pirinç, bir avuç karalahana ilave edilir. Armut pekmezi yerine üzüm pekmezi veya taze şıra da konabilir.
Yapılışı: Fasulyeler dört baıtlak su ile birlikte pişirilir. Fasulyeler piş ince sekiz bardak su ilave edilerek ve yeniden kaynatılarak pirinci konur, buğday unu sulandınlarak kazana ilave edilir. Yeniden kanatılarak pekmezi, şekeri, ve tuzu konur ve yeniden beş dakika karıştırılarak piş irilir. Kaselere boşaltılarak yenir.
Çok az bir tuz ilave edilerek servis yapılır.
Fotoğraflar
Ülkemizde yetiştirilen fındık çeşitleri meyve şekil ve özelliklerine göre üç grupta toplanır.
- YUVARLAK FINDIKLAR
- SİVRİ FINDIKLAR
- BADEM FINDIKLAR
a.Tombul Fındık: Ülkemizde yetişen en önemli fındık çeşididir.Daha ziyade Giresun ilinde yaygın olarak yetiştirilmektedir. Meyve kalitesinin çok iyi olması uluslar arası pazarlarda kolayca tutunmasını sağlamış ve Türk fındığı dünya ülkelerince aranır duruma gelmiştir. Periyodisite özelliği gösteren tombul fındık çeşidi iyi ve bakımlı bahçe koşullarında her yıl düzenli ve oldukça yüksek verim vermektedir. Olgun, meyvesi dolgun ve muntazam şekillidir. Tabla kısmına doğru genişlemekte, uca doğru muntazaman daralarak sivri bir uç ile nihayetlenmektedir. Meyvenin üzeri bariz olukludur. Ortalama uzunluğu 17.58 mm. ve genişliği 17.04 mm. olan tombul fındığın randımanı %50-52'dir. Kabuk açık,parlak, kahverengi,uçtan itibaren yarısına kadar kirli beyaz havlı olup ortalama kabuk kalınlığı 1.10 mm. ve kolay kırılmaktadır. Tablası geniş, yayvan,ortası kabarık, meyve bu kısım üzerinde bir tarafa meyilli olarak durabilmektedir. İç meyve zarı (testa) açık kahverengi, parlak,pürüzsüz,ince,ete yapışık ve üzeri hafif damarlıdır.Depolama ve taşımada önemli olan iç meyve zarları kolay soyulmakta ve beyazlatılmaya elverişlidir. İç meyve kabuk şekline uyum sağlamış, meyve eti beyaz,parlak ve gevrek olup göbek boşluğu küçük, yağ oranı %69-72'dir. Yağ oranının yüksek olması iç'in mekaniksel basınca dayanıklılığını azaltmakta ve kolay bozulmaya neden olmaktadır.Bu yüzden kırma, ambalajlama, depolama ve taşımada itinalı olmayı gerektirmektedir. 670 - 730 adet kabuklu fındığı 1kg. gelen bu çeşidin zurufları meyve boyunun 2,5 katı büyüklükte ve çoğunlukla 3 ve 4'lü çotanak oluşturmaktadır.
b. Palaz Fındık: Lezzet ve kalitesi orta olan bu fındık çeşidi daha ziyade Ordu ilinde yaygın olarak yetiştirilmektedir. Tombul fındıktan oldukça iri olan meyvesi dolgun, yuvarlak ve basık,tabla kısmı geniş, uç kısmı ise havlıdır.Ortalama 16.01 mm. uzunluk ve 19.26 mm. genişlikte olan meyvelerinin kabuğu donuk kahverenktedir. Kabuk kalınlığı ortalama 1.66 mm. ve kolay kırılır. İç meyvenin üzerinde kahverenkli, ince ve ete yapışık zar bulunmaktadır. Meyvesi beyaz ve göbek boşluğu nispeten büyüktür. 600 - 650 adet kabuklu fındık 1kg. gelmekte ve randımanı %49-51,yağ oranı 64-68'dir. Kökleri yüzlek ve daha çok yanlara gelişme gösterdiğinden toprak derinliği az, killi, kumlu ve çakıllı topraklarda dahi yetişebilmektedir. İlkbaharda diğer fındık çeşitlerinden daha önce uyandığından dondan daha fazla zarar görmekte ve meyveleri daha çok haşere zararına uğramaktadır. Genellikle 2 ve 4'lü çotanak oluşturan bu fındık çeşidinin zurufları meyve boyunun 1,5 katı büyüklüktedir.
c. Foşa Fındığı: Daha çok Trabzon yöresinde yetiştirilen iri ve gösterişli bir fındık çeşididir. Kabuğu kırmızımtırak -kahverengte, ortalama 1.20 mm. kalınlıkta ve orta derecede serttir. Ortalama 17.87 mm. genişlikte kabuklu meyveye sahiptir. İç meyve zarları koyu kiremit, kahverengi, üzeri kaba damarlı, kalınca, meyve etine yapışık, içi fildişi renkte, sertçe ve göbek boşluğu büyük olan iç, meyve kabuğunu iyice doldurmuştur. İç randımanı %50-53 ve yağ oranı % 66.69'dur. Tabla kısmı darca olan bu çeşidin 475-550 adet kabuklu meyvesi 1kg. gelmektedir. Genellikle 2'li çotanak oluşturmakta ve zurufları meyve boyunun 2 katı büyüklüktedir.
d. Çakıldak Fındık: Ordu ilinde yaygın olarak yetiştirilen bu fındık çeşidi Batı Karadeniz bölgesinde Delisava adı ile tanınmakta ve geniş ölçüde üretimi yapılmaktadır. Diğer fındık çeşitlerimizden çok daha geç uyandığından ilkbaharın geç donlarından az zarar görmekte, her türlü iklim ve toprak koşullarına kolay uyabilmekte olan bu çeşidin verimi çok yüksektir. Oldukça iri ve nispeten uzunca olan meyvelerin lezzet ve kalitesi iyi değildir. Meyve kabuğu açık kahverenkli, 1.2 mm. kalınlıkta ve kolay kırılmaktadır. Tabla kısmı geniş, düz ve dışa nispeten bombe yapmıştır. İç meyve kabuk içerisini iyice doldurmuştur. Meyve etine yapışık, damarlı ve kalınca zarları bulunmaktadır. Meyve eti fildişi renkte, gevrek ve göbek boşluğu orta derecede büyüktür. Kabuklu meyve ortalama 18.41 mm. uzunluk ve 17,76 mm. genişliktedir. 580-610 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Randımanı %52-54 ve yağ oranı %58-63'dür. Genellikle 4'lü çotanak oluşturmakta ve zurufları meyve boyunun 1,5 katı büyüklüktedir.
e. Kalınkara Fındığı: Diğer fındık çeşitlerinin zor yetiştiği zayıf topraklarda dahi kolayca kolayca yetiştirilen bu fındık çeşidine fındık bahçeleri içersinde sık rastlanmakta ve ömrü azdır. Kabuğu mat, kirli kahverengi olup uç kısmı boz renkli ve hav tabası ile kaplıdır. Meyvesi yuvarlak, tabla kısmının ortası kabarık ve bu kısım üzerinde meyve meyilli bir şekilde durabilmektedir. İç meyve üzerinde meyve etine yapışık, kalın pürüzlü ve koyu kahverenkli zar bulunmaktadır. Meyve eti donuk beyaz renkte ve gevrek olup göbek boşluğu büyük olduğu için çabuk bozulur. İç meyve randımanı %48-49 ve yağ oranı %59-64'dür. Kabuğu ortalama 1.3 mm. kalınlıkta olan bu fındık çeşidinin kabuklu meyvesi 19.27 mm. uzunluk ve 19.03 genişliktedir. 450-525 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Zurufları gösterişli ve meyve boyunun iki katı büyüklükte olup çotanaklarındaki meyve sayısı genellikle 3'lüdür. İç meyvenin %30-44'ü ikiz olmakta ve istenmeyen bu özellik ticari değerini düşürmektedir.
f. Kargalak Fındık: Trabzon ve Hopa dolaylarında kısmen yetiştirilen çok iri bir fındık çeşididir. Kabuğu kalın ve iç doldurması zayıf olduğundan yetiştiriciliği yapılmamakta, fındık bahçeleri içersinde az da olsa rastlanılmaktadır. Kabuklu meyve tabla ve uçtan basık, ortalama 18.58 mm. uzunlukta ve 23.75 mm. genişliktedir. Kabuğu oldukça kalın ve sert ortalama 1.33 mm. kalınlıktadır. İç meyve üzerinde oldukça, kalın, kahverenkli zar bulunmaktadır. Meyve eti beyaz, gevrek, göbek boşluğu büyük ve kolay bozulmaktadır. İç meyve randımanı %46-58 ve yağ oranı %57-63'dür. 340-370adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Çoğunlukla 2'li ve 4'lü çotanak oluşturan by fındık çeşidinin zurufları meyve boyunun 1,5 katı büyüklükte ve uç kısmı sık parçalıdır.
g. Uzunmusa Fındığı: Daha çok Ordu yöresinde yetiştirilme alanı bulunan bu fındık çeşidi iri, dolgun, ince kabuklu, oldukça verimli ve kalitelidir. Meyve kabuğu kırmızımtırak kahverenkli ortalama 0.99 mm. kalınlıkta ve tabla dışa çıkıntı yapmıştır. Kabuklu meyve ortalama 18.85 mm. uzunluk ve 17.52 mm. genişliktedir. İç meyve kabuğunu iyice doldurmaktadır.İç meyvenin üzerinde ete yapışık,ince,parlak ve pürüzsüz zar bulunmaktadır. Beyazlatılmaya elverişli olan iç meyvenin eti beyaz, gevrek, lezzetli ve göbek boşluğu küçüktür. Randımanı %54-56 ve yağ oranı %64-68'dir. 620-670 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Zurufları kısa ve meyve boyunun 1-1,5 katı büyüklükte olup uçları sık parçalıdır.Genellikle 4 ve 5'li çotanak oluşturmaktadır.
h. Mincane Fındığı: Tombul fındık çeşidine çok benzeyen mincanenin üzerinde koyu kırmızı çizgiler bulunmaktadır. Daha ziyade Trabzon yöresinde yetiştirilmektedir. Verimi düşük ve periyodisite göstermektedir. Kabuğu açık kahverenkli ve tablası nispeten dışa çıkıntı yapmıştır. Kabuk kalınlığı ortalama 1.2 mm. ve kırılması kolaydır. Kabuklu meyve ortalama 18.96 mm. uzunluk ve 17.50 mm. genişliktedir. Randımanı %48-50 ve yağ oranı %59-65'dir. İç meyve zarı açık renkli, ince, meyve eti beyaz, gevrek ve göbek boşluğu nispeten büyükçedir. 730-760 adet kabuklu meyve 1kg. gelmektedir. Zuruf meyve boyunun 1,5-2 katı büyüklüktedir. Çoğunlukla 4'lü çotanak oluşturmaktadır.
ı. Cavcava Fındığı: Yetiştirilme alanı çok az bulunan bu fındık çeşidinin kabuğu kahverenkli, ortalama 0.9-1 mm.kalınlıktadır. Tablası dışa çıkıntılı olan bu fındık çeşidinin kabuklu meyvesi ortalama 18.46 mm. uzunluk ve 17.33 mm.genişliktedir. İç meyve üzerinde kalınca ve kahverenkli zar bulunmaktadır. Meyve eti fildişi renkte ve göbek boşluğu büyükçedir. Randımanı % 52-54 ve yağ oranı %63-66'dır. 700-780 adet kabuklu fındığı 1kg. gelmektedir. Zurfları meyve boyunun 2 katı büyüklükte ve çoğunlukla 3 ve 4'lü çotanak oluşturmaktadır.
i. Kan Fındığı: Çok lezzetli olan bu fındık çeşidinin kabuğu koyu kırmızı - kahverenktedir. Nispeten Trabzon yöresindeki fındık bahçelerinde yer yer rastlanılmaktadır. Tabla düz uca doğru muntazam olarak daralmakta ve sivri bir uç ile nihayetlenmektedir. Kabuk kalınlığı ortalama 0.9 mm.' dir. Kabuklu meyve 18.29 mm. uzunluk ve 17.32 mm. genişliktedir. İç meyve üzerinde ete yapışık ve kırmızı, oldukça kalın zar bulunmaktadır. Meyve eti fildişi renkte, gevrek ve göbek boşluğu ortadır. Randımanı %52-54 ve yağ oranı % 66-69'dur. 680-715 adet kabuklu meyve 1kg. gelmektedir. Zurufları boru şeklinde, koyu kırmızı renkli ve meyve boyunun iki katı büyüklüktedir. Çotanakta meyve sayısı çoğunlukla 3'lü ve 4'lüdür.
Sivri Gruba Giren Fındık Çeşitleri:
a. Sivri Fındık: Hemen hemen fındık üretilen bütün yörelerde bu fındık çeşidine rastlanılmaktadır. Olgun meyve iki yandan basıkca, uzun ve sivridir. Meyve kabuğu parlak, açık kahverenkli, uç kısmı nispeten kirli beyaz renkte havlı ortalama 1.05 mm. kalınlıkta ve kolay kırılır. Tablası dışa çıkıntı yapmış ve meyve bu kısım üzerinde dik duramaz. Kabuklu meyve ortalama 20.71 mm. uzunluk ve 14.88 mm. genişliktedir. İç meyve üzerinde bulunan zar ince, ete yapışık, açık parlak kahverenkli ve üzeri damarlıdır. Meyve eti fildişi renkte olup tatlı ve gevrektir. Göbek boşluğu nispeten iridir. Randımanı % 49-50 ve yağ oranı % 65-68'dir. 580-650 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Zuruf uzunluğu meyve boyunun 1,5-2 katı büyüklükte ve çoğunlukla 3'lü çotanak oluşturmaktadır.
b. İncekara Fındığı: Diğer fındık çeşitlerinin üretildiği fındık bahçelerinde yer yer rastlanılmakta olan bu çeşit zayıf toprak- larda dahi kolaylıkla yetiştirilebilmektedir. Tabla kısmı küçük ve dışa kabarıktır. Meyvenin uç kısmında hav tabakası geniş bir yer işgal etmektedir. Kabuğu mat ve koyu kahverenklidir.Meyvesi iri ve sivridir. Kabuk kalınlığı ince ve 0.96 mm. kalınlıktadır. Kabuğu kolay kırılan bu çeşidin kabuklu meyvesi 21.19 mm. uzunluk ve 17.47 mm. genişliktedir. İç meyve kabuk şekline uyum sağlamış, meyve etine yapışık, kalınca ve kahverengi zar bulunmaktadır. Meyve eti gevrek, fildişi renkte ve göbek boşluğu büyüktür. Randımanı %50-52 ve yağ oranı %68-70 ile tombul fındıktan sonra en fazla yağ oranına sahip olan fındık çeşididir. 590-670 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Zurufları meyve boyunun iki katı büyüklükte olan incekara fındığı çoğunlukla 4 ve 5'li çotanak oluşturmaktadır. Bu fındık çeşidinin ikiz fındık oluşturması fazla olup arzu edilmeyen bu özellik ticari değerini düşürmektedir.
c. Acı Fındık: Verim ve kalitesi düşük olan bu fındık çeşidinin meyvesi yaş iken acıdır. Kabuğu girintili çıkıntılı olan bu fındık çeşidi, sivri fındıktan iri yassı ve daha enlidir. Kabuk açık kahverenkli ve ortalama kalınlığı 1 mm.'dir. Kabuklu meyve ortalama 18.68 mm. uzunluk ve 16.63 mm. genişliktedir. İç meyve üzerinde açık kahverenkli ve kalınca zar bulunmaktadır. Meyve eti kirli beyaz, orta büyüklükte göbek boşluğu bulunmaktadır. Randımanı %50-52 ve yağ oranı %63-65'dir. 630-690 adet kabuklu fındığı 1kg. gelmektedir. Zurufları meyve boyunun iki katı büyüklükte ve çoğunlukla 3'lü ve 4'lü çotanak oluşturmaktadır.
d. Kuş Fındığı: Sivri fındığa çok benzeyen bu fındık çeşidinin tablası düz ve kabuğu ince olup kuşlar tarafından kolay kırıldığı için bu adı almış ve verimi oldukça düşüktür. Kabuğu parlak kahverengi,ortalama 1.1 mm. kalınlıkta, meyve ise 19.08 mm. uzunluk ve 16.28 mm. genişliktedir. Meyvenin uç kısımlarında kirli beyaz hav tabakası bulunmaktadır. İç meyve üzerindeki zar ince ve açık kahverenkte olup göbek boşluğu büyüktür. Randımanı % 49-51 ve yağ oranı %56-61' dir. 570 - 640 adet kabuklu fındık 1kg. gelmektedir. Çotanaktaki meyve sayısı genellikle 3'lü olan kuş fındığının zurufları meyve boyunun iki katı büyüklüktedir.
____________________________________________________________________
Oyunların çalgıları: Meydanlarda ve kapalı yerlerde davul-zurna, kemençe ve kaval.
Acaabat – Horon. Erkek, Kadın.
Akçaabat sıgsara – Horon, Erkek, Kadın.
Arttırma horonu – Horon, Erkek.
Aşağa alma – Erkek. Toplu.
Atlama horanı, Atlama horonu - (Of) Horon, Kadın, Erkek.
Bıçak oyunu – Erkek, Çift.
Çaykara Sallaması – Erkek, Kadın, Toplu
Çoruk horonu – Şarkılı, Erkek, Kadın, Toplu.
Dolayı horan – (Maçka) Horon. Kadın. Toplu
Giresun Karşılaması – Karşılama. Kadın, Çift-Toplu.
Haçka Havası -
Horom, Horon – (Of) Horon. Erkek.
Kadırga Horonu – Erkek. Toplu
Kama oyunu – Erkek. Çift-Toplu.
Karakoncolos Oyunu – Kadın-Erkek, Toplu.
Kız horonu – Horon. Kadın.
Kozangel (Hozan Gel) – Erkek. Toplu
Körçek – Kadın. Erkek-Çift
Laz horonu – Horon. Erkek.
Maçka düz horonu, Maçka havası – Horon. Erkek.
Maçka horonu – Horon. Erkek.
Millet – Horon. Erkek.
Milli horon – (Sürmene)- Horon. Erkek.
Pıçak oyunu – (Bak. Bıçak oyunu)
Rize horonu – Horon. Erkek.
Sallama, Sallama Horonu – (Of)-Horon. Erkek.
Sara – (Of)
Sera atlama –
Sıgsara, Sıksara, Sıksaray – Horon. Erkek.
Sis dağı – Horon. Erkek.
Siya Sıya, Parmak Ucu, Domdurma – Erkek. Toplu.
Stasta – (Of)
Sürmene Sallaması – Erkek. Kadın. Toplu.
Sürmene Karşılaması – Kadın. Erkek.
Tatyan –
Temirağa, Temurağa, Tomürağa, Timurağa – Horon. Erkek.
Tersayak – Horon. Erkek.
Tik horon – Horon. Erkek.
Tonya horonu – Horon. Erkek.
Trabzon sıksarası – Horon. Erkek.
Üçayak – Horon. Erkek.
Vakfıkebir – Horon. Erkek.
Vaybeni Oyunu – Erkek. Kadın. Toplu
Yarım Kırma, Yarım Kesme – (Araklı) Erkek. Kadın. Toplu.
Yisera havası –
Yüksek -
Yemek Kültürü
MISIR EKMEĞİ
Yöresel yiyeceklerin temelinde genellikle mısır ve mısır unu bulunmaktadır. Bunun böyle olması da tabiidir. Eskiden anbarda mısır oldu mu korkacak bir şey yoktu. Evde her zaman ekmek varsa yiyecek de var demekti.
Mısır ekmeği pişirmenin iki safhası bulunmaktadır. Bir; ekmeğin piş irileceği plekiyi bu işe hazırlamak, ikincisi de ekmek hamurunu yoğurmak.
Plekiler üç kiloluktan altı kiloluğa kadar küçükten büyüiğe doğru sıralanır. Diyelimki üç kiloluk plekide ekmek yapmaya karar verdik: Tok bir ateş yakar, ateşin iki yanına demir ayakları koyarız, plekiyi ağzı aşağı olarak bu demirleıin üzerine yerleştiririz.
Ateş plekiyi iyice kızdırırken bol köz ve kül de bırakır. Bu arada ekmek hamurunu sıcak su ile yoğurmak için yanan ateşin kenarına bir güğüm su konur.
Pleki ateşin Üzerinde pişedursun, biz diğer yandan ekmek hamurunu hazırlarız. En eskilerde ekmek teknesi ağaçtandı ve çekme olarak yapılırdı. Anbardan üç kiloluk un alarak ekmek teknesine elekleıiz. Tuz kalın olduğundan bir kapa konur ve sıcak su ile temizlendikten sonra eritilerek teknedeki unun ortasına dökülür, yeteri kadar da el yakan sıcak su ilave edilir ve hamur iyice yoğrulur. Bu arada sıcak su eli yakar ve hamur parmaklara yapışır. Bunun için hamuru yoğuran kadın, yanında bir sahanla bir miktar soğuk su alır ve zaman zaman elini bu soğuk suya batırarak ve parmaklardan temizliyerek işini tamamlar.
Yoğurma işi bitince hamur yuvarlak hale getirilir ve tekneye konan bir tutam un üzerine gezdiriliı. Bu unlar hamunın plekiye yapış masım önler. Ekmek hamuruna bir miktar şeker, bir miktar balli lobya unu, bir miktar zeytinyağı koymak ekmeğe tad verir. Süt ve yumurta da konabilir. Hamur tarif edildiği gibi yoğrulduktan sonra sıra pişirmeye gelmiştir. Şimdi de ekmeğin pişiıilmesini görelim.
Pleki, iyice piştiğine emin olunduktan sonra (Pişmiş plekinin üzerine bırakılan bir damla su hemen buharlaş ir) bir kukari ve bir parça paçavra yardımıyla ateş in üzerinden alınır ve yana çekilir. Hazırlanan hamur sıcak olan plekiye yerleştirilir ve çevirme ekmek yapilacaksa pleki paçavra ile dildendirilir, içindeki hamur elin ayasına alınarak plekiye ters konur. Böylece yapışmayı önleyen un da görevini yapmıştır. Ateşteki közler ve küller kenara çekilerek pleki, alttan da kızmış olan ocak taşının üzerine sürülür ve üzeri bir sacla kapatılarak, sac üzerine hafif bir ateş yakilır. Aıtan küller ve közlerle plekinin çevresi çepeçevıe sanlır. Böylece plekideki ekmek alttan, üstten ve yanlardan yavaş yavaş pişer. Üstten kızarmışsa pişmiş demektir. Iyi bir usta, ateşi ustalikla yakarak olduğu gib bırakır ve ekmeğin pişip pişmediğini kontrol etmeye gerek görmez.
Sıcak ekmek, tereyağı ve minci ile katık edilince bir hoş olur. Aclığı fevkalade giderir ve başka bir şey istemez.
ÇORBALAR
Her yerde birinci yemek olarak alınan sulu çorbalar Rize bölgesinde pek fazla bilinmez. Birinci yemek olarak sofraya gelenler genellikle tava yemekleridir. Bu yemekler sofraya sıcak olarak getirilirler. Turşu kavurması, muhlama ve bunların değişik çeşitleri gibi. Rize'de bazı sulu yemekler "manca" diye adlandınlır. Bunlar çorba türü yemekler olarak mütalaa edilebilirse de umumiyetle tava yemeklerinden sonra ikinci yemek olarak alınırlar. Fasulye mancası, lahana mancası, kabak mancası gibi.
KORKOTO ÇORBASI VEYA AYRAN ÇORBASI
Korkoto : Kırılmış mısır
Malzemeler: İki su bardağı korkoto, Bir su bardağı ayran, İki çorba kaşığı tereyağı
Yapılışı: Önce korkoto suya atılır, ayran ve tuz katılır, tereyağı konup pişirilir. Günümüzde; salça tereyağmda pişirileıek servis yapılırken çorbanın üzerine gezdirilmektedir.
FASULYE (LOBYA) ÇORBASI
Malzemeler: Uç su bardağı kuru fasulye, Domates büyüklüğünde içyağı, Iki baş ortaboy soğan veya soğana karşılık prasa yaprağı
Yapılışı: Once kuru fasulye suda pişirilir. Soğanlar veya prasa yapraklan ayrı bir kapta pembeleşinceye kadar yağda kavrulur, fasülye, içyağı, tuz ve su ilave edilip pişinceye kadar yeniden kaynatılır. Kemik ilave edilirse daha lezzetli olur. Nane katılarak yenir.
HOPİ VEYA HUPI ÇORBASI
Malzemeler: Uç yoğurt kasesi hopi. (İçiyle birlikte kurutulmuş kuru fasulye), bir kaşık tereyağı, Bir domates büyüklüğünde içyağı, İki baş soğan veya bunun kadar prasa yaprağı
Yapılışı: ince doğranmış soğanlar veya prasa yaprakları yağla kavmlur. Kırılmış fasülye hopileri içine atılarak karıştırılır, su ve tuz ilave edilip piş irilir. Kemik ilave edilerek pişirilirse iyi olur. Nane ve sarmısak ilave edilerek yenir.
KABAK ÇORBASI
Malzemeler: Bir beyaz kabağın dörtte biıi, Bir su bardağı kuru fasülye, Uç çorba kaşığı yağ.
Yapılışı: Kabuğu soyulan kabak kuşbaşı şeklinde doğranır, kazana konup ayrı bir kapta piş erken başka bir kapta pişirilen kuru fasülye, tuz ve yağla birlikte kabağa ilave edilir. Kum fasulye yerine taze fasUlye kullanılabilir. Çorbaya bulgur, arpa veya pirinç ilave edilebilir.
SEBZE YEMEKLERİ
FASULYE TAVALISİ
Malzemeler: Bir kilo taze fasülye, iki baş soğan veya soğan yerine yeteri kadar prasa yaprağı, beş diş sarmısak, iki kaşık tereyağı veya zeytinyağı
Yapılışı: Bir kilo daneli fasülye kırılarak kazana konur, yeterince pişirildikten sonra bir süzgeçte süzülür. İnce doğranmış soğan veya soğan yerine prasa yaprağı yağda kavrulur. Süzgeçte süzdüğümüz fasülyeler önceden hazırladığımız sarmısak, soğan kavruntusuna ilave edilir; tuzu konulup 10-15 dakika tavada veya kazanda kavrulur, sıcak yenir.
TURŞU KAVURMA VEYA TURŞU TAVALISI
Malzemeler: Bir kilo fasülye turşusu, üç baş soğan veya buna denk prasa yaprağı, beş diş sarmısak, iki kaşık tereyağı veya buna denk zeytinyağı
Yapılışı: Fasulye turşusu bir gün önceden suya konur, tuzu çıkartılır. Hiç su kalmayacak şekilde elle sıkılır. Soğanlar, ay şeklinde bir tavaya doğranırlar ve zeytinyağı ile penbeleşinceye kadar kavrulurlar. Daha sonra hazırlanan turşu, tavaya ilave edilir, ezilmiş sarmısak ve az bir miktar biber konarak 10-15 dakika kavrulur. Sıcak veya soğuk olarak yenebilir. Eskiden ilk yemek olarak ve mısır ekmeği ile birlikte yeniyordu. Bir lokma ekmek tavaya uzanıyor ve parmaklar yardımıyla bir tutam turşu alınıp ağıza getiriliyordu. Günümüzde ise turşu kavurma, salata gibi sofraya konulmakta ve iştah açıcı olarak alınmaktadır.
PAZI TAVALISİ VEYA PAZI KAVURMASI
Malzemeler: Dört bağ pazı, üç baş soğan veya buna denk prasa, beş altı diş sarmısak, ki kaşık tereyağı
Yapılışı: Soğanlar halka halka doğranıp yağda kavrulur. Haşlanıp süzülen pazılar sıkılarak yağda kavrulmuş soğana ilave edilir. Ezilmiş sarmısak ve tuz konup 10-15 dakika kavrulur.
TOMARI TAVALISI VEYA KAVURMASI
Tomari sulak yerlerde, ırmak kenarlarında kendiliğinden yetişen otsu bir bitkidir. Yapraklan pazı yaprağı genişliğinde ve pazıdan biraz daha serttir. Tomari kavurması Pazı kavurması gibi yapılmaktadır. Pazı ve tomari karışımı olarak da yapilabılır.
PAZI DOLMASI
Malzemeler: Dört bağ pazı, bir bardak korkoto (Kırılmış Mısır) , iki baş soğan, iki kaşık tereyağı.
Yapılışı: Once pazılar bir kazanda haşlanıp süzülür. Doğranmış soğanlar yağda kavrulur. Daha önce haşlanmış ve süzülmüş pazılar doğranarak kazana ilave edilir, daha önce ıslatılmış korkoto, su ve tuz konur, karabiber katılır, 20 ila 30 dakika pişirilir. Pirinçli ispanak yemeği kıvamında veya biraz daha katı olur. Korkoto yerine bulgur veya pirinç konabilir.
KARA LAHANA DOLMASI
Malzemeler: Dört bağ lahana, iki baş soğan, bir su bardağı korkoto, iki kaşık tereyağı veya iç yağı.
Yapılışı: Eritilmiş yağda soğanlar kavrulur. Doğranmış haşlanmış ve süzülmüş lahanalar buna ilave edilir. Suyu, tuzu, ve acı biberi konulduktan sonra 20-30 dakika kadar pazı dolması kıvamında pişirilir. Suyu tuzu konulurken daha önceden ıslatılmış korkoto da ilave edilir. Korkoto yerine bulgur ve pirinç de konabilir.
LAHANA HAŞLAMASI
Malzemeler: Altı bağ lahana, bir domates büyüklüğünde içyağı, bir kase fasülye, iki kaşık mısır unu, iki kaşık tereyağı, bir kiloya yakın kemik, bir miktar acı biber (Lav Biberi)
MISIR EKMEĞİ
Yöresel yiyeceklerin temelinde genellikle mısır ve mısır unu bulunmaktadır. Bunun böyle olması da tabiidir. Eskiden anbarda mısır oldu mu korkacak bir şey yoktu. Evde her zaman ekmek varsa yiyecek de var demekti.
Mısır ekmeği pişirmenin iki safhası bulunmaktadır. Bir; ekmeğin piş irileceği plekiyi bu işe hazırlamak, ikincisi de ekmek hamurunu yoğurmak.
Plekiler üç kiloluktan altı kiloluğa kadar küçükten büyüiğe doğru sıralanır. Diyelimki üç kiloluk plekide ekmek yapmaya karar verdik: Tok bir ateş yakar, ateşin iki yanına demir ayakları koyarız, plekiyi ağzı aşağı olarak bu demirleıin üzerine yerleştiririz.
Ateş plekiyi iyice kızdırırken bol köz ve kül de bırakır. Bu arada ekmek hamurunu sıcak su ile yoğurmak için yanan ateşin kenarına bir güğüm su konur.
Pleki ateşin Üzerinde pişedursun, biz diğer yandan ekmek hamurunu hazırlarız. En eskilerde ekmek teknesi ağaçtandı ve çekme olarak yapılırdı. Anbardan üç kiloluk un alarak ekmek teknesine elekleıiz. Tuz kalın olduğundan bir kapa konur ve sıcak su ile temizlendikten sonra eritilerek teknedeki unun ortasına dökülür, yeteri kadar da el yakan sıcak su ilave edilir ve hamur iyice yoğrulur. Bu arada sıcak su eli yakar ve hamur parmaklara yapışır. Bunun için hamuru yoğuran kadın, yanında bir sahanla bir miktar soğuk su alır ve zaman zaman elini bu soğuk suya batırarak ve parmaklardan temizliyerek işini tamamlar.
Yoğurma işi bitince hamur yuvarlak hale getirilir ve tekneye konan bir tutam un üzerine gezdiriliı. Bu unlar hamunın plekiye yapış masım önler. Ekmek hamuruna bir miktar şeker, bir miktar balli lobya unu, bir miktar zeytinyağı koymak ekmeğe tad verir. Süt ve yumurta da konabilir. Hamur tarif edildiği gibi yoğrulduktan sonra sıra pişirmeye gelmiştir. Şimdi de ekmeğin pişiıilmesini görelim.
Pleki, iyice piştiğine emin olunduktan sonra (Pişmiş plekinin üzerine bırakılan bir damla su hemen buharlaş ir) bir kukari ve bir parça paçavra yardımıyla ateş in üzerinden alınır ve yana çekilir. Hazırlanan hamur sıcak olan plekiye yerleştirilir ve çevirme ekmek yapilacaksa pleki paçavra ile dildendirilir, içindeki hamur elin ayasına alınarak plekiye ters konur. Böylece yapışmayı önleyen un da görevini yapmıştır. Ateşteki közler ve küller kenara çekilerek pleki, alttan da kızmış olan ocak taşının üzerine sürülür ve üzeri bir sacla kapatılarak, sac üzerine hafif bir ateş yakilır. Aıtan küller ve közlerle plekinin çevresi çepeçevıe sanlır. Böylece plekideki ekmek alttan, üstten ve yanlardan yavaş yavaş pişer. Üstten kızarmışsa pişmiş demektir. Iyi bir usta, ateşi ustalikla yakarak olduğu gib bırakır ve ekmeğin pişip pişmediğini kontrol etmeye gerek görmez.
Sıcak ekmek, tereyağı ve minci ile katık edilince bir hoş olur. Aclığı fevkalade giderir ve başka bir şey istemez.
ÇORBALAR
Her yerde birinci yemek olarak alınan sulu çorbalar Rize bölgesinde pek fazla bilinmez. Birinci yemek olarak sofraya gelenler genellikle tava yemekleridir. Bu yemekler sofraya sıcak olarak getirilirler. Turşu kavurması, muhlama ve bunların değişik çeşitleri gibi. Rize'de bazı sulu yemekler "manca" diye adlandınlır. Bunlar çorba türü yemekler olarak mütalaa edilebilirse de umumiyetle tava yemeklerinden sonra ikinci yemek olarak alınırlar. Fasulye mancası, lahana mancası, kabak mancası gibi.
KORKOTO ÇORBASI VEYA AYRAN ÇORBASI
Korkoto : Kırılmış mısır
Malzemeler: İki su bardağı korkoto, Bir su bardağı ayran, İki çorba kaşığı tereyağı
Yapılışı: Önce korkoto suya atılır, ayran ve tuz katılır, tereyağı konup pişirilir. Günümüzde; salça tereyağmda pişirileıek servis yapılırken çorbanın üzerine gezdirilmektedir.
FASULYE (LOBYA) ÇORBASI
Malzemeler: Uç su bardağı kuru fasulye, Domates büyüklüğünde içyağı, Iki baş ortaboy soğan veya soğana karşılık prasa yaprağı
Yapılışı: Once kuru fasulye suda pişirilir. Soğanlar veya prasa yapraklan ayrı bir kapta pembeleşinceye kadar yağda kavrulur, fasülye, içyağı, tuz ve su ilave edilip pişinceye kadar yeniden kaynatılır. Kemik ilave edilirse daha lezzetli olur. Nane katılarak yenir.
HOPİ VEYA HUPI ÇORBASI
Malzemeler: Uç yoğurt kasesi hopi. (İçiyle birlikte kurutulmuş kuru fasulye), bir kaşık tereyağı, Bir domates büyüklüğünde içyağı, İki baş soğan veya bunun kadar prasa yaprağı
Yapılışı: ince doğranmış soğanlar veya prasa yaprakları yağla kavmlur. Kırılmış fasülye hopileri içine atılarak karıştırılır, su ve tuz ilave edilip piş irilir. Kemik ilave edilerek pişirilirse iyi olur. Nane ve sarmısak ilave edilerek yenir.
KABAK ÇORBASI
Malzemeler: Bir beyaz kabağın dörtte biıi, Bir su bardağı kuru fasülye, Uç çorba kaşığı yağ.
Yapılışı: Kabuğu soyulan kabak kuşbaşı şeklinde doğranır, kazana konup ayrı bir kapta piş erken başka bir kapta pişirilen kuru fasülye, tuz ve yağla birlikte kabağa ilave edilir. Kum fasulye yerine taze fasUlye kullanılabilir. Çorbaya bulgur, arpa veya pirinç ilave edilebilir.
SEBZE YEMEKLERİ
FASULYE TAVALISİ
Malzemeler: Bir kilo taze fasülye, iki baş soğan veya soğan yerine yeteri kadar prasa yaprağı, beş diş sarmısak, iki kaşık tereyağı veya zeytinyağı
Yapılışı: Bir kilo daneli fasülye kırılarak kazana konur, yeterince pişirildikten sonra bir süzgeçte süzülür. İnce doğranmış soğan veya soğan yerine prasa yaprağı yağda kavrulur. Süzgeçte süzdüğümüz fasülyeler önceden hazırladığımız sarmısak, soğan kavruntusuna ilave edilir; tuzu konulup 10-15 dakika tavada veya kazanda kavrulur, sıcak yenir.
TURŞU KAVURMA VEYA TURŞU TAVALISI
Malzemeler: Bir kilo fasülye turşusu, üç baş soğan veya buna denk prasa yaprağı, beş diş sarmısak, iki kaşık tereyağı veya buna denk zeytinyağı
Yapılışı: Fasulye turşusu bir gün önceden suya konur, tuzu çıkartılır. Hiç su kalmayacak şekilde elle sıkılır. Soğanlar, ay şeklinde bir tavaya doğranırlar ve zeytinyağı ile penbeleşinceye kadar kavrulurlar. Daha sonra hazırlanan turşu, tavaya ilave edilir, ezilmiş sarmısak ve az bir miktar biber konarak 10-15 dakika kavrulur. Sıcak veya soğuk olarak yenebilir. Eskiden ilk yemek olarak ve mısır ekmeği ile birlikte yeniyordu. Bir lokma ekmek tavaya uzanıyor ve parmaklar yardımıyla bir tutam turşu alınıp ağıza getiriliyordu. Günümüzde ise turşu kavurma, salata gibi sofraya konulmakta ve iştah açıcı olarak alınmaktadır.
PAZI TAVALISİ VEYA PAZI KAVURMASI
Malzemeler: Dört bağ pazı, üç baş soğan veya buna denk prasa, beş altı diş sarmısak, ki kaşık tereyağı
Yapılışı: Soğanlar halka halka doğranıp yağda kavrulur. Haşlanıp süzülen pazılar sıkılarak yağda kavrulmuş soğana ilave edilir. Ezilmiş sarmısak ve tuz konup 10-15 dakika kavrulur.
TOMARI TAVALISI VEYA KAVURMASI
Tomari sulak yerlerde, ırmak kenarlarında kendiliğinden yetişen otsu bir bitkidir. Yapraklan pazı yaprağı genişliğinde ve pazıdan biraz daha serttir. Tomari kavurması Pazı kavurması gibi yapılmaktadır. Pazı ve tomari karışımı olarak da yapilabılır.
PAZI DOLMASI
Malzemeler: Dört bağ pazı, bir bardak korkoto (Kırılmış Mısır) , iki baş soğan, iki kaşık tereyağı.
Yapılışı: Once pazılar bir kazanda haşlanıp süzülür. Doğranmış soğanlar yağda kavrulur. Daha önce haşlanmış ve süzülmüş pazılar doğranarak kazana ilave edilir, daha önce ıslatılmış korkoto, su ve tuz konur, karabiber katılır, 20 ila 30 dakika pişirilir. Pirinçli ispanak yemeği kıvamında veya biraz daha katı olur. Korkoto yerine bulgur veya pirinç konabilir.
KARA LAHANA DOLMASI
Malzemeler: Dört bağ lahana, iki baş soğan, bir su bardağı korkoto, iki kaşık tereyağı veya iç yağı.
Yapılışı: Eritilmiş yağda soğanlar kavrulur. Doğranmış haşlanmış ve süzülmüş lahanalar buna ilave edilir. Suyu, tuzu, ve acı biberi konulduktan sonra 20-30 dakika kadar pazı dolması kıvamında pişirilir. Suyu tuzu konulurken daha önceden ıslatılmış korkoto da ilave edilir. Korkoto yerine bulgur ve pirinç de konabilir.
LAHANA HAŞLAMASI
Malzemeler: Altı bağ lahana, bir domates büyüklüğünde içyağı, bir kase fasülye, iki kaşık mısır unu, iki kaşık tereyağı, bir kiloya yakın kemik, bir miktar acı biber (Lav Biberi)
Yapılışı: Lahanalar önce yıkanıp temizlenir. Daha sonra elle bükülerek doğranır, fasülye ile beraber veya ayrı ayrı haşlanır ve süzlür. Lahana kaynatılıp süzülmezse tadı acı olur. Kazana su koyarak bütün malzeme buna ilave edilir. Tuzu biberi konur, yarım saat pişirilir.
EZME LAHANA VEYA VURMA LAHANA
Malzemeler: Altı bağ kara lahana, bir domates büyüldüğünde içyağı, bir kaşık tereyağı, bir bardak içyağı, bir bardak un, az miktarda acı biber.
Yapılışı: Once, temizlenmiş ve doğranmış lahana ve fasülye ayrı ayrı haşlanır ve süzülürler. Mısır unu dışında bütün malzemeler ve tuz kazana konur, kaynatılmış su ilave edilir ve pişirilir. Suyu bir başka kapa alınıp ezme işine girişilir. Lahanayı ezmek için özel bir kutali (Kepçe uzunluğunda düz yontulmuş ağzı dört parmak kalınlığında ve genişliğinde bir araç) veya kepçe kullanılır ve lahana muhallebi kıvamı alıncaya kadar ezilir. Ezme işi bitince lahanadan daha önce alınmış olan su ve bir miktar mısır unu kazana yavaş yavaş ilave edilir ve 5 ila 10 dakika karıştırılarak kaynatılır. Ezme lahanaya damak zevkine göre tatlı kabağı, taze fasülye, taze mısır veya pazı ilave edilebilir.
LAHANA ROHTIKOSU
Lahana rohtikosu ayrı bir yemek olmayıp ezme lahanadan yapılan bir yiyecektir. Ezme lahanaya ufalanmış mısır ekmeği ve tereyağı katarak kaynatilır. Eğer kavurma konursa daha lezzetli olur.
LAHANA SARMASI VEYA ETLİ LAHANA DOLMASI
Malzemeler: Altı veya yedi bağ kara lahana, üç baş soğan, bir kilo ince kıyılmış et, bir kase korkoto, maydonoz.
Yapılışı: Soğanlar ince ince doğranır. Yeteri kadar tuzla ovulur, ince kıyılmış et, korkoto, maydonoz, tuz, su ilave edilerek dolma içi hazırlanır, daha önce haşlanmış süzülmüş lahanayaprakları ile sarılır. Dolmaların üzerini geçmiyecek kadar su konulup kazanda pişirilir, sıcak servis yapılır. Kazanın en altına kemik konursa daha lezzetli olur. Korkoto yerine bulgur veya pirinç konabilir.
ISIRGAN YEMEĞİ
Kendiliğinden yetişen ısırgan otundan yapılan yemeğin tarifi Çayeli'nden alınmıştır.
Yapılışı: Taze ısırgan yıkanır, haşlanır ve süzülür. Iki baş kıyılmış soğan bir tencerede bir kaç kaşık yağla kavrulur, salçası ve süzülmüş ısırganlar tencereye konur. Yeterince kaynar su ile iki bardak süt ve tuz ilave edılır. İsteğe göre karabiber de konabilir. Isırgan yemeğinin bazı hastalıldara yararlı olduğu söylenmektedir.
HAMSİ İLE YAPILAN YÖRESEL YEMEKLER
Bu bölümde hamsinin her yerde yapılan ızgarası, tavası ve buğulamasından değil, yöreye özgü hamsili yemeklerden bahsedilecektir. Bunların başlıcaları hamsili ekmek, hamsili plav, hamsi çığırtası, hamsi köftesi ve kiremitte hamsi adları altında yapılan hamsii yiyeceklerdir. Tuzlanarak bir aydan fazla bekletilen hamsi olgunlaşına sardalya veya torik gibi çiğ olarak ta yenebilir. Tuzlu hamsi suya konarak tuzu alınır, kılçığı çıkarılır, limon, maydonoz ve zeytinyağı ile beslenerek güzel bir yiyecek olur. Sofralarımızda salata gibi alınabilir.
HAMSİKOLİ (HAMSİLİ EKMEK)
Malzemeler: Bir bağ pazı, bir bağ taze soğan veya buna denk kuru soğan, Bir bağ prasa yaprağı, bir iri domates büyüklüğünde içyağı, dört bardak mısır unu, iki kaşık tereyağı, bir avuç nane, iki kase hamsi. Yapılışı: Önceden suya konmuş hamsiler kılçıklarından ayıklanır. Bütün sebzeler ve içyağı ince ince doğranır, elenmiş un ve kaynar su ilave edilerek karıştırilır ve ekmek hamuru şeklinde hafifçe yoğrularak mısır ekmeği gibi plekide pişirilir. Pişirmeden önce tuzu kontrol edilmelidir. Hamsi ve içyağı kendiliğinden tuzlu olduğundan tuz ayarı buna göre yapılmalıdır. Hamsili ekmeğin hamuruna su yerine kaymaklı süt ve yumurta katılırsa daha da lezzetli olur. Sıcak olarak yenirse daha lezzetlidir.
HAMSİ ÇIGIRTASI
Malzemeler: Bir bağ pazı, bir bağ taze soğan veya buna denk yerli prasa yaprağı, iki bardak ince mısır unu veya buna denk buğday unu'da olabilir, bir tas tuzlu hamsi, bir yumurta büyüklüğünde içyağı. Kızartma için zeytinyağı yoksa tereyağı.
Yapılışı: Hamsiler önceden suya konarak ayıklanır, kılçıklarından temizlenir, hamsi, un, kıyılmış pazı ile soğan içyağı ile karıştırılarak ekmek hamuru gibi hafifçe yoğrulur, tuzu kontrol edilir. Yumurta katılırsa daha iyi olur. Bir santim kalınliğında veya daha ince yayılarak tavada kızartılir. Çığırta hamuruna köfte biçimi verilerek de kızartılabilir.
HAMSİLİ PİLAV
Hamsili plavın ilk şekli "Hamsili Rasti" yemeğidir. Korkoto, azmiktarda pazı veya prasa yaprağı, kılçığı alınmış tuzlanmış hamsi ile birlikte karış tınhr, yağı konarak kazanda plav gibi ve plav kıvamına gelinceye kadar piş irilir. Hazırlanan malzeme tepsiye konarak pleki veya kuziııada piş irilebilir.
Hanısili Plavın Malzemesi: Bir kilo veya bir tas hamsi. (Taze veya tuzlu hamsi olabilir), dört bardak pirinç, Uç baş soğan, bir avuç nane, Bir buçuk bardak zeytinyağı veya tereyağı.
Yapılışı: Hamsi tuzlu ise suya konur ve tuzu alınır. Taze veya tuzlu olsun önce hamsilerin kılçildan tenıizlenir. Pirinç yıkamp tenıizlenir, hamsi hariç, diğer hazırlannıış malzeme ile karış tınlır, iki bardak pirinc üç bardak su hesabıyla suyu konur. Tepsiye bir sıra hamsi dizildikten sonra üzerine hazırlanmış malzeme konur ve en üstünede bir sıra daha hamsi dizilir. Tepsi plekide veya fırında pişirilir. Sıcak veya soğuk olark salatalık veya ayranla yenir.
Bu gün hamsi pilavı baharat, maydonoz , kuş üzümü ile zenginleştirilmektedir. Hamsili pilava, kuş başı doğranmış pateteste konabilir. Genellikle hamsili plav yapılınca başka yemek yapmaya gerek görülmez.
PLEKIDE VEYA KIREMİTİE HAMSİ
Malzemeler: Altı bağ kara lahana, bir domates büyüldüğünde içyağı, bir kaşık tereyağı, bir bardak içyağı, bir bardak un, az miktarda acı biber.
Yapılışı: Once, temizlenmiş ve doğranmış lahana ve fasülye ayrı ayrı haşlanır ve süzülürler. Mısır unu dışında bütün malzemeler ve tuz kazana konur, kaynatılmış su ilave edilir ve pişirilir. Suyu bir başka kapa alınıp ezme işine girişilir. Lahanayı ezmek için özel bir kutali (Kepçe uzunluğunda düz yontulmuş ağzı dört parmak kalınlığında ve genişliğinde bir araç) veya kepçe kullanılır ve lahana muhallebi kıvamı alıncaya kadar ezilir. Ezme işi bitince lahanadan daha önce alınmış olan su ve bir miktar mısır unu kazana yavaş yavaş ilave edilir ve 5 ila 10 dakika karıştırılarak kaynatılır. Ezme lahanaya damak zevkine göre tatlı kabağı, taze fasülye, taze mısır veya pazı ilave edilebilir.
LAHANA ROHTIKOSU
Lahana rohtikosu ayrı bir yemek olmayıp ezme lahanadan yapılan bir yiyecektir. Ezme lahanaya ufalanmış mısır ekmeği ve tereyağı katarak kaynatilır. Eğer kavurma konursa daha lezzetli olur.
LAHANA SARMASI VEYA ETLİ LAHANA DOLMASI
Malzemeler: Altı veya yedi bağ kara lahana, üç baş soğan, bir kilo ince kıyılmış et, bir kase korkoto, maydonoz.
Yapılışı: Soğanlar ince ince doğranır. Yeteri kadar tuzla ovulur, ince kıyılmış et, korkoto, maydonoz, tuz, su ilave edilerek dolma içi hazırlanır, daha önce haşlanmış süzülmüş lahanayaprakları ile sarılır. Dolmaların üzerini geçmiyecek kadar su konulup kazanda pişirilir, sıcak servis yapılır. Kazanın en altına kemik konursa daha lezzetli olur. Korkoto yerine bulgur veya pirinç konabilir.
ISIRGAN YEMEĞİ
Kendiliğinden yetişen ısırgan otundan yapılan yemeğin tarifi Çayeli'nden alınmıştır.
Yapılışı: Taze ısırgan yıkanır, haşlanır ve süzülür. Iki baş kıyılmış soğan bir tencerede bir kaç kaşık yağla kavrulur, salçası ve süzülmüş ısırganlar tencereye konur. Yeterince kaynar su ile iki bardak süt ve tuz ilave edılır. İsteğe göre karabiber de konabilir. Isırgan yemeğinin bazı hastalıldara yararlı olduğu söylenmektedir.
HAMSİ İLE YAPILAN YÖRESEL YEMEKLER
Bu bölümde hamsinin her yerde yapılan ızgarası, tavası ve buğulamasından değil, yöreye özgü hamsili yemeklerden bahsedilecektir. Bunların başlıcaları hamsili ekmek, hamsili plav, hamsi çığırtası, hamsi köftesi ve kiremitte hamsi adları altında yapılan hamsii yiyeceklerdir. Tuzlanarak bir aydan fazla bekletilen hamsi olgunlaşına sardalya veya torik gibi çiğ olarak ta yenebilir. Tuzlu hamsi suya konarak tuzu alınır, kılçığı çıkarılır, limon, maydonoz ve zeytinyağı ile beslenerek güzel bir yiyecek olur. Sofralarımızda salata gibi alınabilir.
HAMSİKOLİ (HAMSİLİ EKMEK)
Malzemeler: Bir bağ pazı, bir bağ taze soğan veya buna denk kuru soğan, Bir bağ prasa yaprağı, bir iri domates büyüklüğünde içyağı, dört bardak mısır unu, iki kaşık tereyağı, bir avuç nane, iki kase hamsi. Yapılışı: Önceden suya konmuş hamsiler kılçıklarından ayıklanır. Bütün sebzeler ve içyağı ince ince doğranır, elenmiş un ve kaynar su ilave edilerek karıştırilır ve ekmek hamuru şeklinde hafifçe yoğrularak mısır ekmeği gibi plekide pişirilir. Pişirmeden önce tuzu kontrol edilmelidir. Hamsi ve içyağı kendiliğinden tuzlu olduğundan tuz ayarı buna göre yapılmalıdır. Hamsili ekmeğin hamuruna su yerine kaymaklı süt ve yumurta katılırsa daha da lezzetli olur. Sıcak olarak yenirse daha lezzetlidir.
HAMSİ ÇIGIRTASI
Malzemeler: Bir bağ pazı, bir bağ taze soğan veya buna denk yerli prasa yaprağı, iki bardak ince mısır unu veya buna denk buğday unu'da olabilir, bir tas tuzlu hamsi, bir yumurta büyüklüğünde içyağı. Kızartma için zeytinyağı yoksa tereyağı.
Yapılışı: Hamsiler önceden suya konarak ayıklanır, kılçıklarından temizlenir, hamsi, un, kıyılmış pazı ile soğan içyağı ile karıştırılarak ekmek hamuru gibi hafifçe yoğrulur, tuzu kontrol edilir. Yumurta katılırsa daha iyi olur. Bir santim kalınliğında veya daha ince yayılarak tavada kızartılir. Çığırta hamuruna köfte biçimi verilerek de kızartılabilir.
HAMSİLİ PİLAV
Hamsili plavın ilk şekli "Hamsili Rasti" yemeğidir. Korkoto, azmiktarda pazı veya prasa yaprağı, kılçığı alınmış tuzlanmış hamsi ile birlikte karış tınhr, yağı konarak kazanda plav gibi ve plav kıvamına gelinceye kadar piş irilir. Hazırlanan malzeme tepsiye konarak pleki veya kuziııada piş irilebilir.
Hanısili Plavın Malzemesi: Bir kilo veya bir tas hamsi. (Taze veya tuzlu hamsi olabilir), dört bardak pirinç, Uç baş soğan, bir avuç nane, Bir buçuk bardak zeytinyağı veya tereyağı.
Yapılışı: Hamsi tuzlu ise suya konur ve tuzu alınır. Taze veya tuzlu olsun önce hamsilerin kılçildan tenıizlenir. Pirinç yıkamp tenıizlenir, hamsi hariç, diğer hazırlannıış malzeme ile karış tınlır, iki bardak pirinc üç bardak su hesabıyla suyu konur. Tepsiye bir sıra hamsi dizildikten sonra üzerine hazırlanmış malzeme konur ve en üstünede bir sıra daha hamsi dizilir. Tepsi plekide veya fırında pişirilir. Sıcak veya soğuk olark salatalık veya ayranla yenir.
Bu gün hamsi pilavı baharat, maydonoz , kuş üzümü ile zenginleştirilmektedir. Hamsili pilava, kuş başı doğranmış pateteste konabilir. Genellikle hamsili plav yapılınca başka yemek yapmaya gerek görülmez.
PLEKIDE VEYA KIREMİTİE HAMSİ
Yapılışı: Taze hamsi başları kesilerek temizlenir ve tuzlanır. Bir oluklu kiremit alınarak üzerine kumar yaprağı veya lahana yaprağı serilir. Temizlenmiş hamsi yaprağm üzerine dizilir, üzeri aynı tür yaprakla örtülür ve en üstte bir oluklu kiremit daha konarak ocağa veya ateşe sürülür ve üzerine közler çekilerek pişirilir. Kiremit yerine pleki de kullanılabilir. Kiremite dizilen hamsiler plekiye dizilir, üzeri sacla örtülerek üzerine ateş yakilır ve pişirilir.
HAMSİ KÖFTESİ
Tarifi Çamlıhemşin'den alınmıştır.
Malzemeler: Bir kilo tuzlu hamsi, dört dilim bayat ekmek, üç yumurta, yarım su bardağı mısır unu, karabiber, maydonoz, tuz ve yağ.
Tarifi Çamlıhemşin'den alınmıştır.
Malzemeler: Bir kilo tuzlu hamsi, dört dilim bayat ekmek, üç yumurta, yarım su bardağı mısır unu, karabiber, maydonoz, tuz ve yağ.
Yapılışı: Tuzlu hamsi akşamdan suya konarak tuzu alınır. Kılçığı temizlenek ince ince doğranır. Bayat ekmek hamsilerin üzerine ovulur. Karabiber, yumurta tuz konarak maydanozla birlikte iyice karıştırılıp yoğrulur. Ceviz büyüklüğüne getirilerek tavada kızartılır.
UNLU TAVA YEMEKLERİ
MUHLAMA
Malzemeler: Üç tahta kaşığı mısır unu, üç kaşık tereyağı, bir kase tel veren peynir, İlik SU ve tuz. Yapılış ı: Bakır bir tavada tereyağı eritilir. Mısır unu konulup penbeleş inceye kadar kavrulur. Tavaya ilik su ve peynir ilave edilir. Peynirin tuzuna göre tuzu ayarlanır. Hafİf ateşte karıştırılarak yağını üzerine verinceye kadar pişirilir.
Muhlama tel veren peynirle yapılabileceği gibi hertürlü peynirle veya minci ile de yapılabilir. Peynir ve minci sade olarak da yağda pişirilebilir. (Buna pişirmek yerine ısıtmak demek daha doğru olur). Yağda sade olarak pişirilen peynire peynir muhlaması, yağda sade olarak pişirilen minciye de minci muhlaması denir.
Hemşin yöresinde bir miktar kaymak alınarak tavaya konur, ateş üzerinde kaynatılır, içerisine yavaş yavaş mısır unu ilave edilir. Daha sonra bir miktarda ince ince doğranmış köy peyniri konmak suretiyle sıcak olarak servis yapılır. Bu muhlama şekline adı geçen yöremizde "kaymak muhlaması' denmektedir.
HOŞMER
Malzemeleri: Bir litre kaymaklı süt, bir kase köy peyniri, üç tahta kaşığı mısır unu, yeterince tuz.
Yapılışı: Kaymaklı taze süt süzgeçle süzülerek bir tavaya boşaltılır. Tava ateşe konarak kaynatılmaya bırakılır. Elenmiş mısır unu, kaynayan süte yavaş yavaş ve karıştırılarak ilave edilir. Normal kıvama gelince ince doğranmış köy peyniri ve tuz konur. Peynirin hoşmer içine erimesiyle birlikte sıcak servis yapılır.
Hemşin yöresinde kaymağı alınmış süt içeresine mısır unu karıştırılarak yapılan tava işine "Kotniyar" denmektedir. Kotniyara peynir konmaz.
MUHLAMA
Malzemeler: Üç tahta kaşığı mısır unu, üç kaşık tereyağı, bir kase tel veren peynir, İlik SU ve tuz. Yapılış ı: Bakır bir tavada tereyağı eritilir. Mısır unu konulup penbeleş inceye kadar kavrulur. Tavaya ilik su ve peynir ilave edilir. Peynirin tuzuna göre tuzu ayarlanır. Hafİf ateşte karıştırılarak yağını üzerine verinceye kadar pişirilir.
Muhlama tel veren peynirle yapılabileceği gibi hertürlü peynirle veya minci ile de yapılabilir. Peynir ve minci sade olarak da yağda pişirilebilir. (Buna pişirmek yerine ısıtmak demek daha doğru olur). Yağda sade olarak pişirilen peynire peynir muhlaması, yağda sade olarak pişirilen minciye de minci muhlaması denir.
Hemşin yöresinde bir miktar kaymak alınarak tavaya konur, ateş üzerinde kaynatılır, içerisine yavaş yavaş mısır unu ilave edilir. Daha sonra bir miktarda ince ince doğranmış köy peyniri konmak suretiyle sıcak olarak servis yapılır. Bu muhlama şekline adı geçen yöremizde "kaymak muhlaması' denmektedir.
HOŞMER
Malzemeleri: Bir litre kaymaklı süt, bir kase köy peyniri, üç tahta kaşığı mısır unu, yeterince tuz.
Yapılışı: Kaymaklı taze süt süzgeçle süzülerek bir tavaya boşaltılır. Tava ateşe konarak kaynatılmaya bırakılır. Elenmiş mısır unu, kaynayan süte yavaş yavaş ve karıştırılarak ilave edilir. Normal kıvama gelince ince doğranmış köy peyniri ve tuz konur. Peynirin hoşmer içine erimesiyle birlikte sıcak servis yapılır.
Hemşin yöresinde kaymağı alınmış süt içeresine mısır unu karıştırılarak yapılan tava işine "Kotniyar" denmektedir. Kotniyara peynir konmaz.
Hoşmer, muhlama gibi yenir ve yerken yağ tavada göllenir.
HAŞIL
Değişik şekillerde yapılan haşılın Salaha Bölgesinden aldığımız bir tarih aşağıda verilmiştir.
Haşıl, kavut unuyla yapılır. Kavut unu; kavrulmuş kabak çekirdeği, kavrulmuş balli lobya (soya fasulyesi) ve kavrulmuş mısırın değirmende öğütülmesi ile elde edilen bir undur. Tavaya yeter miktarda su ve yeter miktarda kavut unu konarak pişirilirken sürekli karıştırılır. Bir miktar tuz ilave edilir. Pişme işi tamamlanırken yemek de ekmek hamuru kıvamma yaklaşır.
Dikkat edilirse, haşıl yağsız olarak pişirilmektedir. Fakat, yağla yenir.
Haşıl sıcak olarak sofraya almmakta ve ortasına bir kaşık tereyağı konularak
yenmektedir. Haş ila kaşık salan kişi, kaşığmı haşılin ortasındaki tereyağına bandırır.
Ortadaki yağ bitince aynı yere yoğurt dökülür ve yemeye devam edilir. Haş il
hangi tavada pişmişse o tava ile sofraya gelir ve servis yapılmaz. Ikizdere'den aldığınıız bir örnek de şöyle:
Malzemeleri: Mısır unu, tereyağı, su, süt veya yoğurt.
Hazırlanışı: Mısır unu suya karıştırılarak pişirilir. İyice pişen bu karışıma bol miktarda tereyağı kanştırılır, pişimıe işine devam edilir. Çok katı bir kıvama gelen yemek bir miktar soğumaya bırakılır. Birazcık soğuduktan sonra üzerine süt veya yoğurt dökülerek yenir.
ÇUMUR
Malzemeler: Sıcak mısır ekmeği, tereyağı ve mıncı.
Hazırlanışı: Sıcak mısır ekmeğinin içi yayvan bir kap içersine boşaltılır.
İçersine bol miktarda tereyağı ve tuzlu minci (Lor) katılarak karıştırılır. Mısır
ekmeğinin sıcağında yağ, ekmeğe ve minciye sirayet eder. Soğutulmadan yenir.
Değişik şekillerde yapılan haşılın Salaha Bölgesinden aldığımız bir tarih aşağıda verilmiştir.
Haşıl, kavut unuyla yapılır. Kavut unu; kavrulmuş kabak çekirdeği, kavrulmuş balli lobya (soya fasulyesi) ve kavrulmuş mısırın değirmende öğütülmesi ile elde edilen bir undur. Tavaya yeter miktarda su ve yeter miktarda kavut unu konarak pişirilirken sürekli karıştırılır. Bir miktar tuz ilave edilir. Pişme işi tamamlanırken yemek de ekmek hamuru kıvamma yaklaşır.
Dikkat edilirse, haşıl yağsız olarak pişirilmektedir. Fakat, yağla yenir.
Haşıl sıcak olarak sofraya almmakta ve ortasına bir kaşık tereyağı konularak
yenmektedir. Haş ila kaşık salan kişi, kaşığmı haşılin ortasındaki tereyağına bandırır.
Ortadaki yağ bitince aynı yere yoğurt dökülür ve yemeye devam edilir. Haş il
hangi tavada pişmişse o tava ile sofraya gelir ve servis yapılmaz. Ikizdere'den aldığınıız bir örnek de şöyle:
Malzemeleri: Mısır unu, tereyağı, su, süt veya yoğurt.
Hazırlanışı: Mısır unu suya karıştırılarak pişirilir. İyice pişen bu karışıma bol miktarda tereyağı kanştırılır, pişimıe işine devam edilir. Çok katı bir kıvama gelen yemek bir miktar soğumaya bırakılır. Birazcık soğuduktan sonra üzerine süt veya yoğurt dökülerek yenir.
ÇUMUR
Malzemeler: Sıcak mısır ekmeği, tereyağı ve mıncı.
Hazırlanışı: Sıcak mısır ekmeğinin içi yayvan bir kap içersine boşaltılır.
İçersine bol miktarda tereyağı ve tuzlu minci (Lor) katılarak karıştırılır. Mısır
ekmeğinin sıcağında yağ, ekmeğe ve minciye sirayet eder. Soğutulmadan yenir.
Sıcak ekmek bulunmadığı zamanlarda soğuk ekmek bir tavanm içine ufaltilıp yağı ve mincisi konur. Sonra hafif ateşte ısıtılarak yağın ekmeğe nufuz etmesi sağlanır. Böylece leziz ve besleyici bir yiyecek elde edilmiş olur.
PEKMEZLE YAPILAN UNLU YEMEKLER
TERMONI
Termoni Yemeğinin Malzemesi: Bir buçuk bardak halli fasulye, bir buçuk bardak renkli fasulye, bir bardak buğday unu, bir buçuk bardak armut pekmezi, bir çay bardağı şeker
Yapılışı: Balli fasulye dört bardak su ile biraz pişirilir. Renkli fasulye dört bardak su ilavesiyle kazana konur ve ikisi birlikte pişinceye kadar kaynatılır. Fasulyeler piş ince sekiz bardak su ilave edilerek su kaynaymcaya kadar ısıtılır ve buğday unu sulandınlarak kazana ilave edilir. Bir miktar yeniden kaynadıktan
sonra da pekmezi, şekeri ve tuzu konularak beş dakika daha pişirilir. Kaselere konarak ilik veya soğuk olarak yenebilir.
TERMONI
Termoni Yemeğinin Malzemesi: Bir buçuk bardak halli fasulye, bir buçuk bardak renkli fasulye, bir bardak buğday unu, bir buçuk bardak armut pekmezi, bir çay bardağı şeker
Yapılışı: Balli fasulye dört bardak su ile biraz pişirilir. Renkli fasulye dört bardak su ilavesiyle kazana konur ve ikisi birlikte pişinceye kadar kaynatılır. Fasulyeler piş ince sekiz bardak su ilave edilerek su kaynaymcaya kadar ısıtılır ve buğday unu sulandınlarak kazana ilave edilir. Bir miktar yeniden kaynadıktan
sonra da pekmezi, şekeri ve tuzu konularak beş dakika daha pişirilir. Kaselere konarak ilik veya soğuk olarak yenebilir.
Bu yemek zenginleş tirilerek de yapılabilir. Bu takdirde yemeğe bir buçuk bardak taze mısır, bir çay bardağı bulgur, bir çay bardağı pirinç, bir avuç karalahana ilave edilir. Armut pekmezi yerine üzüm pekmezi veya taze şıra da konabilir.
EKŞAŞİ
Malzemeler: Iki bardak renkli veya beyaz fasulye, bir bardak buğday unu, bir buçuk bardak armut pekmezi, bir çay bardağı pirinç, bir çay bardağı şeker.
Malzemeler: Iki bardak renkli veya beyaz fasulye, bir bardak buğday unu, bir buçuk bardak armut pekmezi, bir çay bardağı pirinç, bir çay bardağı şeker.
Yapılışı: Fasulyeler dört baıtlak su ile birlikte pişirilir. Fasulyeler piş ince sekiz bardak su ilave edilerek ve yeniden kaynatılarak pirinci konur, buğday unu sulandınlarak kazana ilave edilir. Yeniden kanatılarak pekmezi, şekeri, ve tuzu konur ve yeniden beş dakika karıştırılarak piş irilir. Kaselere boşaltılarak yenir.
PEKMEZLİ ASUDE
Yapılışı: Bir kaşık tereyağı orta bir tavada eritilir, bir başka kapta bir su bardağı pekmez ılık su ile açılarak tavada erimiş yağa ilave edilir. Bu şerbet üzerine bir elle yavaş yavaş mısır unu dökerken diğer elle bu un, bir tahta kaşıkla sürekli karıştırılır. Muhlama kıvamına gelinciye kadar bu işlem sürdürülür.
Yapılışı: Bir kaşık tereyağı orta bir tavada eritilir, bir başka kapta bir su bardağı pekmez ılık su ile açılarak tavada erimiş yağa ilave edilir. Bu şerbet üzerine bir elle yavaş yavaş mısır unu dökerken diğer elle bu un, bir tahta kaşıkla sürekli karıştırılır. Muhlama kıvamına gelinciye kadar bu işlem sürdürülür.
Çok az bir tuz ilave edilerek servis yapılır.
BÖREK VE HAMUR İŞİ TATLILAR
LAZ BÖREĞİ
Malzemeler: Beş yumurta, yedi su bardağı süt, beş kaşık tereyağı, bir buçuk su bardağı şeker, bir buçuk kahve fincanı nişasta, bir buçuk kahve fincanı pirinç unu, alabildiği kadar buğday unu, tuz.
Yapılışı: Bir kase su, iki kaşık tereyağı, bir yumurta sarısı, az tuz, bir iki damla zeytinyağı ve alabildiğince un katılarak yoğrulur ve ondört parçaya bölünür. Bu ondört parça ile laz böreğinin on dört yufkası açılır.
Yapraklar arasına konacak muhallebinirı yapılışı: Süt ve şeker kaynatildıktan sonra az tuz konur, ayrı bir kapta pirinç unu veya nişasta, dört yumurta sarısı, bir bardak soğuk su ile iyice çırpılır, kaynayan süte karıştırılarak ilave edilir. Piştikten sonra bir tutam karabiber serpilir.
Yedi hamur tek tek açılır ve her bir yaprağına tereyağı sürülerek tepsiye dizilir, üzerine önceden hazırlanmış olan muhallebi soğuk olarak dökülür. Geriye kalan yedi hamurda tek tek açılarak ve tereyağı süıiilerek muhallebinin üzerine dizilir. Arzu edilen şekilde kesilir, üzerine tereyağı gezdirilerek fırına verilir.
Bir buçuk bardak şeker, bir bardak su ile hazırlanan ilik şurup, fırından çıkan böreğin üzerine dökülür. Fındık veya cevizle süslendikten sonra ılık olarak servis yapılır.
ENIŞTE LOKUMU
Eskiden kaynanaların damatlan için yaptıkları ve kızlarını her ziyaretlerinde bir bohça yapıp damat evine gönderdikleri yüksek kalorili bir pasta türüdür. Çokca yapılan bu lokunılar, gelin tarafmdan koca evi halkına birer ikişer dağıtırdı ve bir ihtimal utanıp da yiyemediği zamanlarda odasında gizlice yerdi.
Malzemeler: Uç su bardağı tereyağı (Margaıin de olabilir), üç su bardağı yoğurt, altı su bardağı şeker, üç yumurta, yarım limon suyu, yanm çorba kaşığı kaıbonat, alabildiğince buğday unu ve tuz
Yapıhşı: Şeker, yumurta ve yoğurt bir kap içine konur, şeker eriyinceye kadar çnpilır. Şeker yağ içine erimediğinden eritilmiş ilik yağ bu karış ima sonradan ilave edilir. Diğer yanda yarım limon suyuna karbonat katıp karıştırarak yağh karış ima katılır ve alabildiğince un konarak kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yapılır. Hamur on dakika dinlendirilir. Bu hamurdan iki yumurta büyüklüğünde parçalar alınarak avuç arasında yuvarlayıp uzatilarak lokum şekli verilir. Yağlanmış tepsiye birer parmak ara ile yerleştirilir, üzerine bıçakla (Z) şeklinde kesikler atarak şekillendirilir. Plekide ekmek pişirir gibi üzerine sac örtülerek veya kuzinada orta hararette pişirilir.
KABAK SÜTLACI
Malzemeler: Ortaboy bir taze siyah kabak, bir buçuk kilo süt, bir su bardağı şeker, tuz.
Yapılışı: Kabak parçalara bölünüp kabukları soyulur, küçük küçük doğranıp suyla pişirilir. Kepçe ile iyice ezilerek süt, şeker ve tuz ilave edilir, on dakika kadar pişirilir, sahanlara veya taslara boşaltılarak soğuk veya sıcak yenebilir.
PEKMEZLI KABAK
Büyük pekmez tavasmda pekmez yapılacak şıra satlerce kaynatılır, bu-harlaş arak ş ıra siner ve tatlanmaya baş lar. Artık pekmez olması ıçın yarım saat kadar bir zaman kalmış tır. işte o zaman daha önce beyaz tatlı kabağmdan hazırlanmış olan kabak felileıi (Uzunluğuna kesilmiş bir kabağm ikiye üçe ayrılmış panalan) pekmez tavasına atılır. Kabaldar tatlilaşmakta olan şıra ile birlikte pış er, giderek kahve rengi bir renk alarak tadlaş ir. Uzun saplı bir süzgeçle pekmez tavasmdan toplanır. Sıcak veya soğuk olarak yenebilirler.
PEPEÇURA
Malzemeler: Uç kilo siyah kokulu üzüm, bir su bardağı mısır unu, tuz. Az bir miktar buğday unu katılması iyi olur.
Yapılışı:Üzümler ezilir, şırası alınır. Gerekirse üzümlerin posası az bir suda pişirilerek posada kalan öz de alnmış olur. Bir kazana koyduğumuz ve kaynar hale getirdiğimiz üzüm suyuna un, yavaş yavaş yedirilir, gerekirse şeker ilave edilir. Muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Sahanlara taslara konup soguk olarak ikram edilir. Bir kaç gün hatta daha fazla bekletmek daha makbuldur. Küflenmeye başlamış olmak bekleme süresini belirler.
Pepeçura, pekmez için hazırlanan şımdan bir miktar ayrılarak da yapılabilir.
LAZ BÖREĞİ
Malzemeler: Beş yumurta, yedi su bardağı süt, beş kaşık tereyağı, bir buçuk su bardağı şeker, bir buçuk kahve fincanı nişasta, bir buçuk kahve fincanı pirinç unu, alabildiği kadar buğday unu, tuz.
Yapılışı: Bir kase su, iki kaşık tereyağı, bir yumurta sarısı, az tuz, bir iki damla zeytinyağı ve alabildiğince un katılarak yoğrulur ve ondört parçaya bölünür. Bu ondört parça ile laz böreğinin on dört yufkası açılır.
Yapraklar arasına konacak muhallebinirı yapılışı: Süt ve şeker kaynatildıktan sonra az tuz konur, ayrı bir kapta pirinç unu veya nişasta, dört yumurta sarısı, bir bardak soğuk su ile iyice çırpılır, kaynayan süte karıştırılarak ilave edilir. Piştikten sonra bir tutam karabiber serpilir.
Yedi hamur tek tek açılır ve her bir yaprağına tereyağı sürülerek tepsiye dizilir, üzerine önceden hazırlanmış olan muhallebi soğuk olarak dökülür. Geriye kalan yedi hamurda tek tek açılarak ve tereyağı süıiilerek muhallebinin üzerine dizilir. Arzu edilen şekilde kesilir, üzerine tereyağı gezdirilerek fırına verilir.
Bir buçuk bardak şeker, bir bardak su ile hazırlanan ilik şurup, fırından çıkan böreğin üzerine dökülür. Fındık veya cevizle süslendikten sonra ılık olarak servis yapılır.
ENIŞTE LOKUMU
Eskiden kaynanaların damatlan için yaptıkları ve kızlarını her ziyaretlerinde bir bohça yapıp damat evine gönderdikleri yüksek kalorili bir pasta türüdür. Çokca yapılan bu lokunılar, gelin tarafmdan koca evi halkına birer ikişer dağıtırdı ve bir ihtimal utanıp da yiyemediği zamanlarda odasında gizlice yerdi.
Malzemeler: Uç su bardağı tereyağı (Margaıin de olabilir), üç su bardağı yoğurt, altı su bardağı şeker, üç yumurta, yarım limon suyu, yanm çorba kaşığı kaıbonat, alabildiğince buğday unu ve tuz
Yapıhşı: Şeker, yumurta ve yoğurt bir kap içine konur, şeker eriyinceye kadar çnpilır. Şeker yağ içine erimediğinden eritilmiş ilik yağ bu karış ima sonradan ilave edilir. Diğer yanda yarım limon suyuna karbonat katıp karıştırarak yağh karış ima katılır ve alabildiğince un konarak kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yapılır. Hamur on dakika dinlendirilir. Bu hamurdan iki yumurta büyüklüğünde parçalar alınarak avuç arasında yuvarlayıp uzatilarak lokum şekli verilir. Yağlanmış tepsiye birer parmak ara ile yerleştirilir, üzerine bıçakla (Z) şeklinde kesikler atarak şekillendirilir. Plekide ekmek pişirir gibi üzerine sac örtülerek veya kuzinada orta hararette pişirilir.
KABAK SÜTLACI
Malzemeler: Ortaboy bir taze siyah kabak, bir buçuk kilo süt, bir su bardağı şeker, tuz.
Yapılışı: Kabak parçalara bölünüp kabukları soyulur, küçük küçük doğranıp suyla pişirilir. Kepçe ile iyice ezilerek süt, şeker ve tuz ilave edilir, on dakika kadar pişirilir, sahanlara veya taslara boşaltılarak soğuk veya sıcak yenebilir.
PEKMEZLI KABAK
Büyük pekmez tavasmda pekmez yapılacak şıra satlerce kaynatılır, bu-harlaş arak ş ıra siner ve tatlanmaya baş lar. Artık pekmez olması ıçın yarım saat kadar bir zaman kalmış tır. işte o zaman daha önce beyaz tatlı kabağmdan hazırlanmış olan kabak felileıi (Uzunluğuna kesilmiş bir kabağm ikiye üçe ayrılmış panalan) pekmez tavasına atılır. Kabaldar tatlilaşmakta olan şıra ile birlikte pış er, giderek kahve rengi bir renk alarak tadlaş ir. Uzun saplı bir süzgeçle pekmez tavasmdan toplanır. Sıcak veya soğuk olarak yenebilirler.
PEPEÇURA
Malzemeler: Uç kilo siyah kokulu üzüm, bir su bardağı mısır unu, tuz. Az bir miktar buğday unu katılması iyi olur.
Yapılışı:Üzümler ezilir, şırası alınır. Gerekirse üzümlerin posası az bir suda pişirilerek posada kalan öz de alnmış olur. Bir kazana koyduğumuz ve kaynar hale getirdiğimiz üzüm suyuna un, yavaş yavaş yedirilir, gerekirse şeker ilave edilir. Muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Sahanlara taslara konup soguk olarak ikram edilir. Bir kaç gün hatta daha fazla bekletmek daha makbuldur. Küflenmeye başlamış olmak bekleme süresini belirler.
Pepeçura, pekmez için hazırlanan şımdan bir miktar ayrılarak da yapılabilir.
YAYLA KÜLTÜRÜ
Bölgedeki köyler, dağlardan denize doğru inen akarsuların vadileri üzerinde kurulmuşlardır. Köylerde bulundukları coğrafi mevkiye göre çay, fındık, mısır tarımı ve hayvancılık yapılır. Kış ayları, köylerde dinlenilerek mevsimlik işler ve el sanatlarıyaparak geçirilir. İlkbahar gelince mart ve nisan aylarında tarlalar bellenir, Mayısta ekinler ekilir. Mezrası olan aileler buradaki evlerine göç ederek bir ay kadar otururlar. Özellikle sürüler mezraya göçürülür. Haziran başından Eylül sonlarına kadar yaylaya göç edilir. Yayla dönüşü 1-2 ay yine mezrada (güzlekte) oturulur. Kar yağıp havalar iyice soğuyınca köye inilir.
Yaylalar kışın tamamen ıssızdır. İlkbaharda karlar erimeye başlayınca erkekler yaylaya gidip evlerini kontrol ederler. Evierin kardan, rüzğardan bozulan, kırılan yerlerini, tamir ederler, çayırların çapalarını (çitlerini) düzeltirler. Köylerde de yayla hazırlıklarına başlanır. Yaylaya götürülecek eşyalar satın alınır. İneklerin çırnakları (çanları) elden geçirilir, puruncaları (ineklere takılan püsküllü boncuklu başlık) dikilip boyatılır. Göç günü, köylülerce ortaklaşa belirlenir. Çünkü yaylanın taze otları birlikte otlatılacaktır. Genellikle ekinler ekilmişse ve havalar uygunsa, haziranın ilk haftasında yaylaya göç edilir.
Evden önce besmele ile evin büyüğü veya ****** ilki olan erkek çocuk çıkar. Yükler katır ve eşeklere yüklenir, büyükler de sırtlarına denkler ve sepetlerle bazı eşyaları alırlar. Bütün göçler köyün çıkışında birleşerek yola girilir.
Yaylaya gideceğim
Yollara kona kona
Gelir bulursun beni
Evimi sora sora
Göç sırasında çalgıcılar yaylacılara eşlik eder. Dinlenmeler sırasında kemençe, davul, zurna, eşliğinde horon tepilir, türküler söylenir; yaylası uzak köyler belirli obalarda veya mezralarda konaklar. Bu sırada geceleri yine eğlenceler düzenlenir. Trabzon Şalpazarı'nda hala birçok köy, yaylalara böyle topluca, büyük şenliklerle göçmektedir.
Yaylalar yemyeşil, türlü çiçeklerle bezeli, kelebekierin uçuştuğu çayırlara, cana cankatan soğuk sulara, türlü ağaçlar, meşeler, çamlarla donanmış ormanlara sahiptir. Ormanlarda otlaklarda kuş sesleri, çan sesleri, köyun kuzu meleyişleri insanı gerçcekten etkiler. Günün her saati yayla bir başka tarif edilmez güzelliktedir. Bölge halkı yüzlerce türkü ile bu güzellikleri ifadeye çalışmiştir.
Yayla; ormanı, otlağı ve yerleşim alanı (obayı) içine alan bir bütündür. Yayla hayatı belli işleri yapmayı gerektirir. Kadınlar ev işlerini, hayvanlara ot temini ve ineklerin bakımını yaparlar. Erkekler, kışlık odun ve orman işlerinde çalışırlar. çocuklar yaşlarına göre çoğunlukla otlayan inekleri beklerler. Yaylada arpa, çavdar ekimi, patates dikimi, bazı sebzelerin (lahana, soğan) tarımı da yapılır. İneklerden sağılan sütlerden peynir, yağ, çökelek elde edilir. Bazı aileler arı kovanlarını, tavuklarını da yaylaya getirirler. Fide edilen ürünlerin bir kısmı satılır, bir kısmı tüketilir, bir kısmı da kışa saklanır. Bu tür ekonomik faaliyetlerin yanı sıra kış için ot ve yakacak odun da hazırlanır.
Bölgenin engebeli yüzey şekilleri, yağışlı iklimi yayla hayatını olumsuz yönde etkiler. 1905 tarihli Trabzon Vilayeti Salnamesi'nin yayla bölümünde bu husus şöyle anlatılıyor:
"Yaz mevsiminde sahil ahalisinin göçtükleri yaylalar birbiri ardına sıralanır.. İnsan herhangi bir tarafa gözunu gezdirmiş olsa böyle arızalı yerler görür ve bu yerde yaşayan halkın ne kadar çevik ve atik adamlar olmak lazım geleceğini anlar... Bazı defa kesif duman yığınlarından bir dakika önce gözümüzün önünde bulunan tabiat güzellikierinden bir şey göremez olursunuz..."
Coğrafyanın bu şartlarına rağmen yayla; serin havası, soğuk suları, yeşil çimenleri ile her zaman sevilmiştir.
Kadıralak Yaylası
Trabzon'da yayla evleri küçük ebatlı olup birkaç ana mekandan teşekkül ettirilmiştir.
Köy evlerinin küçük bir modeli şeklinde tasarlanmışlardır. Yapı malzemesi ahşap ve taştır. Örtüde, iç kısımlarda kalan ve ormanı az olan yaylalarda toprak, diğer kısımlarda ahşap (hartama-bedevra) kullanılır. Son yıllarda orman varlığının tükenmesi sonucu ahşap malzeme yerini biriket, tuğla ve saca bırakmıştır.
Yayla evleri, köy evleri gibi iki katlıdır. Zemin katın yarısına ahır yerleştirilmiştir ve duvarları taştır. I. kat tamamen yaşama alanı olarak değerlendirilmiştir. Trabzon'un doğusunda ve batısındaki yayla evlerinin bölümlerinde farklılık görülür.
Akçaabat, Vakfıkebir ve Tonya yaylalarında evin aşhanasına iki yandan iki kapı açılır. Bu kısmın zemini toprak olup ortasında ocak bulunur. Ocak yanında ihtiyarların yatmasına yarayan sedir-peyke yer alır. Aşhanada yemek pişirilir, iş yapılır ve oturulur. Aşh****** bir köşesinde kap kacak koyulan bir dolap, raf ve suluk bulunur. Aşhanadan bir kapı kapak ile ahıra inilir. Aşhana ile kiler arasında ahşap bir seki olan tahta üstü bulunur. Kilerde gençler, gelinler kalır, süt, peynir burada saklanır.
Trabzon'un doğusundaki yayla evlerinde, evlerin girişinde otana olarak adlandırılan bir bölme bulunmaktadır. Buradan aşhana veya göçevine girilmektedir. Aşh****** veya göçevinden doğrudan kilere , odaya geçilmektedir. Aşh****** bir kısmı tahta döşeli, bir kismi topraktır. Yine ocak ve suluk bulunmakta, aşhanaya açılan bölme sayısı bazen ikiye çıkmaktadır. Bu odalara süt ve peynir koyulmaktadır.
Her yayla evinin belirli, çevrili bir çayırı vardır. Bu çayırın ev eyakın olan bir yerinde küçük bir bahçe yapılır. Burada lahana, soğan gibi sebzeler üretilir. Koyun sürüsü olan evlerin ağılı da evin yakınlarında kurulur. İnekler ve koyunlar obanın dışında yaylımlarda otlarlar.
Yaylalarda halkın ihtiyaçlarını karşılayabileceği birkaç dükkan kahvehane, fırm, han, cami gibi yapılar bulunur. Büyük obalarda cuma günleri pazarlar kurulur. Çevre obalardan gelen halk burada alış veriş yaparlar, buna yayla haftası denir.
Yaylada birlikte yapılan işlerin başında ot biçimi gelir. Köydeki tarla işleri bitince, bütün yetişkinler, gençler-gelinler yaylaya çayırları kesmeye çıkarlar. Güzel hava olunca hemen otları kesip kaldırmak gerekir. Ot biçimi sırasında obaların nüfusu artar. Gündüzleri ot biçen gençler geceleri sabaha kadar eğlenir.
Yaylalarda büyük şenlikier, toplantılar "dernekler", ha la, sürdürülmektedir. Bu dernekierin ilk kuruluş tarihieri yüzyıllarca eskiye gitmekte ve efsaneleşmiş bulunrnaktadır. Günümüzde daha çok eğlence şeklinde yaşatılan bu yayla dernekierinden bazılarına kısaca değinmek istiyorum.
1-Kadırga-Otçular Haftası: Akçaabat-Tonya-Maçka-Torul ilçelerinin sınırlarında Kadırga denilen eğimli mevkide düzenlenir. Derneğin kurulduğu çarşı, 'dükkanların' yakınında büyük bir namazgah bulunur. Mayıs ayından itibaren Kadırga'nın dükkanları açılır.
Maçka Dağlarında Bahar
Kadırga'da büyük şenlik ve eğlence Temmuzun üçüncü cumasında düzenlenir. Her köyden ve obadan eğlenceye katılmak üzere büyük gruplar yola çıkar. Geleneksel kıyafetleri içerisinde kemençe, davul, zurna eşliğinde horon teperek, türkü söyleyerek gidlir. Bu gruplarda önde erkekler, arkada kadınlar yer alır. Yürüyüş ve oyunları atlı veya yaya yöneticiler idare eder. Kadırga düzlüğüne topluluklar horon oynaya oynaya gireler ve belirli alanlarda oyunlarına devam ederler. Böylece çok sayıda horon halkaları oluşur. Daha sonra yemekler yenilir, içilr. Akşam üstü alış veriş yapılır. Yine çala söyleye obalara ve köylere dönülür.
2- Hıdırnebi-Karadağ Derneği: Akçaabat'ın Hıdırnebi Dağı'nda yapılır. Eski takvimle her yıl orak ayının yedisinde (20 Temmuz'da) kutlanır. Akçaabat, Tonya ve Vakfıkebir'in civar obaları tarafından kurulur. Hıdır-Hızırnebi eski bir yatır olmalıdır. Buradaki dernekte de tıpkı Kadırga gibi topluca eğlenilmekte, yiyilip, içilmektedir.
3- Sis Dağı Derneği: Vakfıkebir'in, Şalpazarı köylerince Sis obasında her yıl Temmuz sonu Ağustos başlarında kurulur. Sis Dağı şenliklerine Beşikdüzü, Şalpazarı, Eynesil, Görele ve Tonya obalarından çok sayıda ziyaretçi katılır.
Ah Sis Dağı Sis Dağı
Eritmedin Karı
Bu yıl da böyle gitsin
Yüreğimin efkarı
4- Yayla Ortası Derneği: Çaykara'nın Sultanmurat Yaylasında 20 Temmuz'da yapılır. Şenliklere Of ve Sürmeneliler de katılır. Günümüzde bu derneklerden başka Honefter, Kar*****, İzmis (Sivri Tepesi) gibi derneklerde yapılmaktadır.
Çaykara'da Sultanmurat yaylasında her yıl 23 Haziran'da I. Dünya Savaşı şehitleri halkın da katıldığı bir törenle anılmaktadır
Bölgedeki köyler, dağlardan denize doğru inen akarsuların vadileri üzerinde kurulmuşlardır. Köylerde bulundukları coğrafi mevkiye göre çay, fındık, mısır tarımı ve hayvancılık yapılır. Kış ayları, köylerde dinlenilerek mevsimlik işler ve el sanatlarıyaparak geçirilir. İlkbahar gelince mart ve nisan aylarında tarlalar bellenir, Mayısta ekinler ekilir. Mezrası olan aileler buradaki evlerine göç ederek bir ay kadar otururlar. Özellikle sürüler mezraya göçürülür. Haziran başından Eylül sonlarına kadar yaylaya göç edilir. Yayla dönüşü 1-2 ay yine mezrada (güzlekte) oturulur. Kar yağıp havalar iyice soğuyınca köye inilir.
Yaylalar kışın tamamen ıssızdır. İlkbaharda karlar erimeye başlayınca erkekler yaylaya gidip evlerini kontrol ederler. Evierin kardan, rüzğardan bozulan, kırılan yerlerini, tamir ederler, çayırların çapalarını (çitlerini) düzeltirler. Köylerde de yayla hazırlıklarına başlanır. Yaylaya götürülecek eşyalar satın alınır. İneklerin çırnakları (çanları) elden geçirilir, puruncaları (ineklere takılan püsküllü boncuklu başlık) dikilip boyatılır. Göç günü, köylülerce ortaklaşa belirlenir. Çünkü yaylanın taze otları birlikte otlatılacaktır. Genellikle ekinler ekilmişse ve havalar uygunsa, haziranın ilk haftasında yaylaya göç edilir.
Evden önce besmele ile evin büyüğü veya ****** ilki olan erkek çocuk çıkar. Yükler katır ve eşeklere yüklenir, büyükler de sırtlarına denkler ve sepetlerle bazı eşyaları alırlar. Bütün göçler köyün çıkışında birleşerek yola girilir.
Yaylaya gideceğim
Yollara kona kona
Gelir bulursun beni
Evimi sora sora
Göç sırasında çalgıcılar yaylacılara eşlik eder. Dinlenmeler sırasında kemençe, davul, zurna, eşliğinde horon tepilir, türküler söylenir; yaylası uzak köyler belirli obalarda veya mezralarda konaklar. Bu sırada geceleri yine eğlenceler düzenlenir. Trabzon Şalpazarı'nda hala birçok köy, yaylalara böyle topluca, büyük şenliklerle göçmektedir.
Yaylalar yemyeşil, türlü çiçeklerle bezeli, kelebekierin uçuştuğu çayırlara, cana cankatan soğuk sulara, türlü ağaçlar, meşeler, çamlarla donanmış ormanlara sahiptir. Ormanlarda otlaklarda kuş sesleri, çan sesleri, köyun kuzu meleyişleri insanı gerçcekten etkiler. Günün her saati yayla bir başka tarif edilmez güzelliktedir. Bölge halkı yüzlerce türkü ile bu güzellikleri ifadeye çalışmiştir.
Yayla; ormanı, otlağı ve yerleşim alanı (obayı) içine alan bir bütündür. Yayla hayatı belli işleri yapmayı gerektirir. Kadınlar ev işlerini, hayvanlara ot temini ve ineklerin bakımını yaparlar. Erkekler, kışlık odun ve orman işlerinde çalışırlar. çocuklar yaşlarına göre çoğunlukla otlayan inekleri beklerler. Yaylada arpa, çavdar ekimi, patates dikimi, bazı sebzelerin (lahana, soğan) tarımı da yapılır. İneklerden sağılan sütlerden peynir, yağ, çökelek elde edilir. Bazı aileler arı kovanlarını, tavuklarını da yaylaya getirirler. Fide edilen ürünlerin bir kısmı satılır, bir kısmı tüketilir, bir kısmı da kışa saklanır. Bu tür ekonomik faaliyetlerin yanı sıra kış için ot ve yakacak odun da hazırlanır.
Bölgenin engebeli yüzey şekilleri, yağışlı iklimi yayla hayatını olumsuz yönde etkiler. 1905 tarihli Trabzon Vilayeti Salnamesi'nin yayla bölümünde bu husus şöyle anlatılıyor:
"Yaz mevsiminde sahil ahalisinin göçtükleri yaylalar birbiri ardına sıralanır.. İnsan herhangi bir tarafa gözunu gezdirmiş olsa böyle arızalı yerler görür ve bu yerde yaşayan halkın ne kadar çevik ve atik adamlar olmak lazım geleceğini anlar... Bazı defa kesif duman yığınlarından bir dakika önce gözümüzün önünde bulunan tabiat güzellikierinden bir şey göremez olursunuz..."
Coğrafyanın bu şartlarına rağmen yayla; serin havası, soğuk suları, yeşil çimenleri ile her zaman sevilmiştir.
Kadıralak Yaylası
Trabzon'da yayla evleri küçük ebatlı olup birkaç ana mekandan teşekkül ettirilmiştir.
Köy evlerinin küçük bir modeli şeklinde tasarlanmışlardır. Yapı malzemesi ahşap ve taştır. Örtüde, iç kısımlarda kalan ve ormanı az olan yaylalarda toprak, diğer kısımlarda ahşap (hartama-bedevra) kullanılır. Son yıllarda orman varlığının tükenmesi sonucu ahşap malzeme yerini biriket, tuğla ve saca bırakmıştır.
Yayla evleri, köy evleri gibi iki katlıdır. Zemin katın yarısına ahır yerleştirilmiştir ve duvarları taştır. I. kat tamamen yaşama alanı olarak değerlendirilmiştir. Trabzon'un doğusunda ve batısındaki yayla evlerinin bölümlerinde farklılık görülür.
Akçaabat, Vakfıkebir ve Tonya yaylalarında evin aşhanasına iki yandan iki kapı açılır. Bu kısmın zemini toprak olup ortasında ocak bulunur. Ocak yanında ihtiyarların yatmasına yarayan sedir-peyke yer alır. Aşhanada yemek pişirilir, iş yapılır ve oturulur. Aşh****** bir köşesinde kap kacak koyulan bir dolap, raf ve suluk bulunur. Aşhanadan bir kapı kapak ile ahıra inilir. Aşhana ile kiler arasında ahşap bir seki olan tahta üstü bulunur. Kilerde gençler, gelinler kalır, süt, peynir burada saklanır.
Trabzon'un doğusundaki yayla evlerinde, evlerin girişinde otana olarak adlandırılan bir bölme bulunmaktadır. Buradan aşhana veya göçevine girilmektedir. Aşh****** veya göçevinden doğrudan kilere , odaya geçilmektedir. Aşh****** bir kısmı tahta döşeli, bir kismi topraktır. Yine ocak ve suluk bulunmakta, aşhanaya açılan bölme sayısı bazen ikiye çıkmaktadır. Bu odalara süt ve peynir koyulmaktadır.
Her yayla evinin belirli, çevrili bir çayırı vardır. Bu çayırın ev eyakın olan bir yerinde küçük bir bahçe yapılır. Burada lahana, soğan gibi sebzeler üretilir. Koyun sürüsü olan evlerin ağılı da evin yakınlarında kurulur. İnekler ve koyunlar obanın dışında yaylımlarda otlarlar.
Yaylalarda halkın ihtiyaçlarını karşılayabileceği birkaç dükkan kahvehane, fırm, han, cami gibi yapılar bulunur. Büyük obalarda cuma günleri pazarlar kurulur. Çevre obalardan gelen halk burada alış veriş yaparlar, buna yayla haftası denir.
Yaylada birlikte yapılan işlerin başında ot biçimi gelir. Köydeki tarla işleri bitince, bütün yetişkinler, gençler-gelinler yaylaya çayırları kesmeye çıkarlar. Güzel hava olunca hemen otları kesip kaldırmak gerekir. Ot biçimi sırasında obaların nüfusu artar. Gündüzleri ot biçen gençler geceleri sabaha kadar eğlenir.
Yaylalarda büyük şenlikier, toplantılar "dernekler", ha la, sürdürülmektedir. Bu dernekierin ilk kuruluş tarihieri yüzyıllarca eskiye gitmekte ve efsaneleşmiş bulunrnaktadır. Günümüzde daha çok eğlence şeklinde yaşatılan bu yayla dernekierinden bazılarına kısaca değinmek istiyorum.
1-Kadırga-Otçular Haftası: Akçaabat-Tonya-Maçka-Torul ilçelerinin sınırlarında Kadırga denilen eğimli mevkide düzenlenir. Derneğin kurulduğu çarşı, 'dükkanların' yakınında büyük bir namazgah bulunur. Mayıs ayından itibaren Kadırga'nın dükkanları açılır.
Maçka Dağlarında Bahar
Kadırga'da büyük şenlik ve eğlence Temmuzun üçüncü cumasında düzenlenir. Her köyden ve obadan eğlenceye katılmak üzere büyük gruplar yola çıkar. Geleneksel kıyafetleri içerisinde kemençe, davul, zurna eşliğinde horon teperek, türkü söyleyerek gidlir. Bu gruplarda önde erkekler, arkada kadınlar yer alır. Yürüyüş ve oyunları atlı veya yaya yöneticiler idare eder. Kadırga düzlüğüne topluluklar horon oynaya oynaya gireler ve belirli alanlarda oyunlarına devam ederler. Böylece çok sayıda horon halkaları oluşur. Daha sonra yemekler yenilir, içilr. Akşam üstü alış veriş yapılır. Yine çala söyleye obalara ve köylere dönülür.
2- Hıdırnebi-Karadağ Derneği: Akçaabat'ın Hıdırnebi Dağı'nda yapılır. Eski takvimle her yıl orak ayının yedisinde (20 Temmuz'da) kutlanır. Akçaabat, Tonya ve Vakfıkebir'in civar obaları tarafından kurulur. Hıdır-Hızırnebi eski bir yatır olmalıdır. Buradaki dernekte de tıpkı Kadırga gibi topluca eğlenilmekte, yiyilip, içilmektedir.
3- Sis Dağı Derneği: Vakfıkebir'in, Şalpazarı köylerince Sis obasında her yıl Temmuz sonu Ağustos başlarında kurulur. Sis Dağı şenliklerine Beşikdüzü, Şalpazarı, Eynesil, Görele ve Tonya obalarından çok sayıda ziyaretçi katılır.
Ah Sis Dağı Sis Dağı
Eritmedin Karı
Bu yıl da böyle gitsin
Yüreğimin efkarı
4- Yayla Ortası Derneği: Çaykara'nın Sultanmurat Yaylasında 20 Temmuz'da yapılır. Şenliklere Of ve Sürmeneliler de katılır. Günümüzde bu derneklerden başka Honefter, Kar*****, İzmis (Sivri Tepesi) gibi derneklerde yapılmaktadır.
Çaykara'da Sultanmurat yaylasında her yıl 23 Haziran'da I. Dünya Savaşı şehitleri halkın da katıldığı bir törenle anılmaktadır
Fotoğraflar